Kore Savaşı’nda 13, Çanakkale Cephesi’nde ise tam 103 Erzurumlu Mehmetçik şehit düştü.
Bu rakamlar soğuk gelebilir. Ama bu sayıların her biri; bir ocağın sönüşü, bir annenin gözyaşı, bir çocukluk hayalinin yarım kalışı, bir gençliğin toprağa düşüşüdür. Her biri bir ömrün noktalanışı, her biri bir hayalin zamansız susuşudur.
Kimi daha yeni baba olmuştu, çocuğunun ilk kelimesini duyamadan gitti.
Kimi sevdiğine bir yüzük takıp helalleşmişti; geri dönünce düğün kuracağız diyerek...
Kimi köyünde, dağların arasında kar çiçekleriyle vedalaştı; kimi tren garında hüzünle el salladı ardına bakmadan. Ama hepsi bir daha sılaya dönemedi.
Onların valizi umut doluydu, dönüş bileti yoktu...
Hepsinin hikâyesi farklıydı ama ortak bir yanları vardı: Hepsi "vatan" diyerek yola çıkmıştı.
Toprağına göz dikilmesin diye canını vermeye hazırdı her biri.
Kendinden vazgeçip bizleri yaşatmak için yürüdüler ölümün üzerine.
Erzurum’un karla kaplı yaylalarından, buz gibi derelerinin kıyısından; Palandöken’in eteğinden, Tortum’un serin sularından, Tekman’ın dağ yamaçlarından, Karayazı’nın uçsuz bucaksız bozkırlarından sessizce çıktılar yola. Belki annelerinin dualarıyla, belki babalarının son tembihleriyle... Ama en çok da milletin duasıyla...
Düşünsenize... 17 yaşında bir delikanlı, daha bıyığı terlememiş... Gönlünde sevdası, elinde Kuran'ı... Belki hiç şehir görmemiş ama cepheyi boylamış... Bir başka diyarda, bir başka dilde son nefesini verirken bile yüreğinde “vatan” olan yiğitler...
Bugün biz buradaysak, özgürce yazabiliyor, konuşabiliyor, nefes alabiliyorsak; onların sayesinde.
Biz inanıyoruz ki Rabbimiz onları cennetiyle mükâfatlandırdı.
Ama dünya adına baktığımızda hepsi genç bir fidandı. Daha toprağa tam tutunamamışken, baharı göremeden düşen birer fidandı.
Ne garip...
Bazılarının mezarı bile yok, bazıları başka ülkelerde bir mezar taşına mahkûm.
Ama bizim yüreğimizde hepsi aynı yerde yatıyor.