Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor;
“Güzel ahlâk, Allah’ın rahmetinden sahibinin boynuna takılmış, ucu meleğin elinde olan bir yulardır. Melek onu hayra çeker, hayır ise onu cennete götürür. Kötü ahlâk ise Allah’ın azabından sahibinin boynuna takılmış bir yulardır ki, ucu şeytanın elindedir. Şeytan onu şerre çeker. Şer ise onu cehenneme sokar.”
Bâyezîd-i Bistâmî yağmurlu bir havada Cuma namazına gitmek için evinden çıktı. Sağanak halde yağan yağmur, yolu çamur hâline getirmişti. Yağmur bitinceye kadar bir evin ihata duvarına dayandı. Çamurlu ayakkabılarını duvarın taşlarına sürerek temizledi. Yağmur yavaşlayınca camiye doğru yürüdü. Bu sırada aklına bir Mecusi’nin duvarını kirlettiği geldi, üzülerek;
"Onunla helâlleşmeden nasıl Cuma namazı kılabilirsin? Başkasının duvarını kirletmiş olarak nasıl Allahü telanın huzurunda durursun?" diye düşündü ve geri dönüp o Mecusi’nin kapısını çaldı.
Kapıyı açan Mecusi; "Buyrun bir arzunuz mu var?" diye sorunca; "Sizden özür dilemeye geldim"dedi.
Mecusi hayretle, “Ne özrü?" diye sordu. O da;
"Biraz önce duvarınızı elimde olmadan çamurlu ayakkabılarımı temizlemek maksadıyla kirlettim. Bu doğru bir hareket değil. Yağmurun şiddeti bu inceliği unutturdu" deyince,
Mecusi hayretle; "Peki ama ne zararı var? Zaten duvarlarımız çamur içinde. Sizin ayağınızdan oraya sürülen çamur bir çirkinlik veya kabalık meydana getirmez" dedi.
Bâyezîd-i Bistâmî;"Doğru ama, bu bir haktır ve sâhibinin rızasını almak lâzımdır." dedi.
Mecûsî; "Size bu inceliği ve insan haklarına bu derece saygılı olmayı dininiz mi öğretti?" diye sorunca;
"Evet dinimiz ve bu dinin peygamberi olan Muhammed Aleyhisselâm öğretti." dedi.
Mecûsî; "O hâlde biz niçin bu dine girmiyoruz?" diyerek kelime-i şehadet getirip Müslüman oldu.