Hayat, bize sevdiklerimizle geçirdiğimiz her anın bir daha geri gelmeyecek kadar kıymetli olduğunu acı bir şekilde öğretir. Bugün, benim için sadece bir takvim yaprağı değil; içimde hiç dinmeyecek bir sızının, hep eksik kalacak bir yanımın yıl dönümüdür. Bugün babam Haydar Özdemir’in vefat yıl dönümü…
Her çocuk bir gün büyür. Ama bazıları, babasını kaybettiği an birden bire büyür. Ve bazı dağlar vardır, göğe uzanmasa da içinde yaşayana gölge olur. Ben, babamı kaybettiğim gün çocukluğumu da toprağa verdim. Ve yıllar geçse de o günkü eksiklik hiç tamamlanmadı.
Babam Haydar Özdemir, sadece bir baba değildi. O, hayatı boyunca fedakârlığın, çalışkanlığın, susarak ama severek yaşamanın simgesiydi. 1950 yılında Erzurum’un Kümbet köyünde doğmuştu. Hayatını ailesine adamıştı. Annesine derin bir sevgiyle bağlıydı, babasına ise kelimelere sığmayacak bir saygıyla… Aldığı terbiyeyi, öğrendiği değerleri, bize de ilmek ilmek dokuyarak aktardı.
Meslek hayatı boyunca birçok zorluğa göğüs gerdi. Ambulans şoförü olarak insanların en çaresiz anlarında yanlarında oldu. Sonra taksicilik yaptı. Erzurum’un karında, tipisinde, ayazında direksiyon başına geçip evine ekmek taşımaya çalıştı. Dadaş Sineması’nın yanında, sabahın en erken saatlerinden gecenin en geç saatlerine kadar mesai yaptı. 25 T 1356 ve sonra 25 T 0776 plakalı taksilerle geçen o yıllar, aslında bir adamın evlatlarına kurduğu hayat köprüsünün kilometre taşlarıydı.
Biz uyurken o yollardaydı. Biz okula giderken, o çoktan birkaç müşteri bırakmış olurdu. Bize zaman ayıramadığı anlar oldu belki ama biz hiç sevgisiz kalmadık. Çünkü onun sevgisi, yokluğu değil, varlığıyla yoğrulmuştu. Direksiyon başındaki yorgun elleriyle bile bizlere daima şefkat uzatırdı.
2002 yılında emekli oldu. Ama çalışmayı, üretmeyi hiç bırakmadı. Çünkü onun için hayat, sevdiklerine faydalı olmakla anlam kazanıyordu. Eşine, çocuklarına, ailesine, yaşadığı kente sadık bir adamdı babam.
Zaman geçti. Hastalıklar geldi. Ama o, o tertemiz yüreğiyle hep dimdik durdu. Son nefesine kadar "ben iyiyim" diyebilecek kadar güçlü, ama bir o kadar da içliydi. 30 Haziran 2020’de aramızdan ayrıldı; şimdi aramızda değil. Ama sesi kulağımda, eli omzumda, duası kalbimdedir.
Sevgili babam… Biliyor musun? Aradan geçen onca yıla rağmen, hâlâ bir şey olduğunda sana anlatmak istiyorum. Bir sevinç yaşadığımda "baba, başardım!" demek, bir derdim olduğunda "baba, ne yapayım?" diye sığınmak istiyorum sana. Meğer seninle geçen zaman, en büyük servetimizmiş.
Seni çok özlüyoruz. Her gün, her sabah, her gece… Yokluğuna alışmak değil bu; yokluğunu içimize gömüp, seni yanımızda taşımanın bir yolu sadece…
O, hiç yüksek sesle "seni seviyorum" demedi; ama biz her susuşunda sevgisini duyduk.
Ruhun şad, mekânın cennet olsun güzel babam. Seni hiç unutmadık, unutmayacağız.
Bana enişte değil ağabeyi idi derdimle dertlenir sevincimle mutlu olurdu adamdı adam. Bende hatırası o kadar çok ki hangisini yazayım. Ağabeyim kabrin nur mekanın cennet olsun Peygamber efendimize komşu olasın biz senden razıyız Mevlam da senden ebeden razı olsun
Amin dayicim
Rabbim Cenneti ile müjdelendirsin.
Amin kardeşim
Allah'ım rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah hocam. Ne mutlu size ve rahmetli babanıza. Başta ilimize olmak üzere çok farklı ve faydalı eserler üretiyorsunuz.
Allah razı olsun kıymetli hocam. Tüm gecmislerimize rahmet ola