Hikâyenin kaynağı ‘sanalsosyal.com’; ama ben metni Erzincan Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Doktor Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Engin Kılıç’tan alıntıladım. Sevgili Engin, Erzurum Lisesi’nden yatılı kardeşim olur:
‘Matematik profesörü John Forbes Nash, 1994 yılında Ekonomi dalında Nobel ödülü almıştır. Ödül töreninden sonra Princeton Üniversitesi'ndeki ilk dersinde öğrencilerinden biri kendisine sorar:
‘Sayın Profesör, dünyada sizin dışınızda yüzlerce Matematik profesörü daha var; ancak ödül, onlardan birine değil de size verildi. Sizi diğerlerinden ayıran özellik neydi peki?’
Bugün 'Nash Kuramı' olarak anılan analitik yaklaşımın mucidi Profesör Nash, bu soruya önce bir tebessümle karşılık verir. Ardından da kendisinden kuramıyla ilgili bir açıklama bekleyen öğrencisine şunları söyler:
‘Doğrusunu söylemek gerekirse ben ödülü anneme borçluyum; çünkü ben daha küçücük bir öğrenciyken diğer çocukların anneleri, okuldan dönen çocuklarına ‘Söyle bakalım, öğretmeninin sorduğu sorulara iyi cevaplar verebildin mi?’ diye sorarlardı. Benim annemse ‘Söyle bakalım’ derdi. ‘Bugün öğretmenine iyi bir soru sordun mu?’
İşte beni farklı yapan bu oldu. Her zaman diğerlerinin sormadığı soruları sordum ve hayatım boyunca da sormaya devam ettim…’
Profesör Nash, ne yazık ki artık biz dünyalılara ‘tahrik edici’ sorular soramıyor. Yaşamı ‘Akıl Oyunları’ adlı filmle beyaz perdeye aktarılan o büyük matematik ve ekonomi dehası, 2015 yılında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmişti çünkü…
★★
Geride çok çok değerli bir ürün, bir bilgi bırakarak dünyadan göçmüş bir matematik profesörünün yaşamından alıntıyla başladığımız bu kısa anlatıya, bugün hayatta olan ve işi gücü dünyayı, hayatı güzelleştirmek olan bir başka dehanın, 71 yaşındaki Avustralyalı aktör ve koreografi profesörü John Meehan’ın enfes bir saptamasıyla nokta koyalım.
Meehan otobiyografisinde diyor ki:
‘Öğretmenlerin en değerli bilgi kaynağı birbirleridir. İşbirliği yapmazsak en fazla kendi bakış açımız kadar gelişebiliriz.’
Müthiş, dramatik bir yaklaşım!
Okul duvarlarına yazılması gereken çok çarpıcı bir ifade…
Ve kesinlikle doğru olanın altını çiziyor!
Bununla birlikte kabul etmeliyiz ki öğretmenler arası işbirliğini başlatacak şey de hiç kuşkusuz yine önemli, değerli, ufuk genişleten sorular olacaktır:
Mesela ‘Niye öğreniyoruz?’ diye sormak lazım.
‘Nasıl öğreniyoruz?’ diye meraklanmak da lazım tabii…
Ve mesela ‘Nasıl daha iyi öğrenebiliriz; öğrenim devinimini nasıl, hangi yaklaşım ve malzemelerle daha da geliştirebiliriz?’ sorusunun yanıtını aramak…
‘Ne biliyoruz?’
‘Nereden, ne kadar biliyoruz?’
‘Peki bildiğimizi veya bilip-bilmediğimizi nereden biliyoruz?’
‘Bilgi Kuramı’nın (The Theory of Knowledge) önsözünde yer bulan sorular bunlar…
‘Öğretmek’ işi veya iddiası bunlara verilecek yanıtlardan çok daha sonra gelir!
★★
Öğretmenler, kendi aralarında kısır siyasetten ve girift metafizik denklemlerden önce, yaptıkları işle ilgili bu girizgâh sorularının yanıtlarını tartıştıklarında ve daha da önemlisi, başkaları tarafından ikram edilecek, gökten zembille indirilecek şeyler beklemeyi bırakıp ‘çözüm için işbirliğine gittikleri zaman’ emin olunuz ki dünya, ‘bilgiyi’ bugünkünden çok daha iyi kavramış ve kutsamış, her bakımdan çok daha yaşanabilir ve daha huzurlu bir yer olacak.
En azından okullar öyle olacak…
Tüm dünyada bilginin egemenliği, insan sevgisinin öne çıkışı, önyargıların aşılması ve kronik sorunların çözümü ancak o zaman mümkün olabilir.
Bugün bunları zaten yapmakta olan -ve fakat dünyanın tuhaf, kaotik, berbat hâline bakınca çok azınlıkta olduklarını düşündüğümüz- öğretmenleri özenle tenzih ediyorum.
Öyleleri, bizim ‘ilham kaynaklarımız’ olarak hep var oldular; yine var olacaklar.
Kuşkunuz olmasın!
*: Savaşkan İlmak’ın ‘Sen Yine de İyi Şeyler Düşün’ adlı kitabının ‘Öğretmenlere-Denemeler’ bölümünden yazarın izniyle alıntılanmıştır (Sen Yine de İyi Şeyler Düşün; Tün Yayınları, 2021-Ankara, 251 sayfa; alıntılanan metin: 125-126.sayfalarda; ISBN: 978-605-69238-7-6)