Meclis’te TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmek üzere “Karayolları Trafik Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” hazırlandı. Trafik kurallarına uymayan sürücülere daha ağır cezalar verilmesi öngörülüyor; hız ihlalleri, kırmızı ışık geçme, hatalı şerit değiştirme, takip etmek, kaçmak gibi eylemlere karşı idari para cezalarının artırılması planlanıyor. Ama işin içinde “ceza mı ödül mü” tartışması var. Toplumun büyük kısmı cezaların caydırıcılığından yana; yeniden düzenleme gelmeli diyenler var. Hangi düzenlemelerin geldiğine baktığımızda, ihlallere verilen para cezalarının önemli ölçüde arttırılacağını, kırmızı ışık, hatalı şerit değiştirme, aşırı hız gibi ciddi risk içeren ihlallerde sürücü belgelerinin belli süreyle geri alınması ya da iptal edilmesi gibi yaptırımların gündeme geleceğini, zincirleme ceza uygulamasının planlandığını görüyoruz. Aynı sürücünün farklı trafik kuralını aynı zamanda veya kısa sürede ihlal etmesi halinde artırımlı cezalar geleceğini, ölüm veya yaralanmayla sonuçlanan kazalarda, olay yerinden habersiz ayrılan sürücülere cezai yaptırımlar; hapis cezası seçenekleri de konuşulduğunu görüyoruz.Bakın,hepimiz trafik kazalarının azalmasını isteriz.Kırmızı ışıkta geçmek, hız yapmak, emniyet kemeri takmamak—bunların affı olmaz.Çünkü bu ihlallerin bedelini bazen bir çocuk, bazen bir baba, bazen bir öğretmen hayatıyla ödüyor.Yani mesele sadece “para cezası” değil, can meselesi.Ama ben yine de şunu söylüyorum: Adalet, sadece caydırıcılıkla değil, ölçülülükle sağlanır. Bir kural ihlaline karşı verilen ceza, hem haklı hem orantılı olmalı. Yoksa hukuk, direksiyonun kontrolünü kaybeder. Son yıllarda birçok yurttaşın ortak şikayeti şu“Trafik cezaları artık kural öğretmiyor, kamuya gelir oluyor” Bu, toplumda güveni zedeleyen bir algı. Devlet otoritesi korkuyla değil, adaletle kurulması gerekmez mi?Vatandaş “bu ceza bana ders olsun” derken adalet duygusuyla başını öne eğmeli, ama “beni haksız yere ceza ödedim” hissine de kapılmamalı.Mesela, yol tabelası yerinden düşmüş.Ya da şehirde radar uyarısı yok, ufacık bir sapmada 10 km hız sınırı aşılmış…Ceza geliyor, kimse nedenini bile anlamıyor. O zaman burada hukuk nerede diye sorgulamalar başlıyor. Kusur kimde? Vatandaşta mı, sistemde mi?
Anayasa diyor ki: Herkes kanun önünde eşittir.Ama bir kuralın adil uygulanması için, herkesin koşulları da eşit olmalı. İstanbul’un tıkanmış trafiğinde 5 metre ilerleyemeyenle,kırsalda bomboş yolda hızla giden aynı kefeye konulamaz. Bir hukukçu olarak şunu açık söyleyeyim: Ceza artırmak kolaydır, ama orantılı yapmak zordur. Trafik cezaları bir “eğitim” aracıdır. Yani cezanın amacı cezalandırmak değil, bilinç kazandırmak olmalı. Bugün kırmızı ışıkta geçenle, yanlış yere park edenin cezası arasında makas neredeyse yok. Oysa biri ölüm riski yaratır, diğeri belki kısa süreli bir tıkanıklık. Aynı terazide tartılamazlar.
Trafikte hız ölüm getirir, hukuk adalet getirir. Cezalar elbette olmalı; kuralsızlık özgürlük değildir. Ama cezalar “adalet terazisinde” tartılmalı. Bir ülkenin hukuk gücü, cezalarının ağırlığıyla değil, adaletinin güvenilirliğiyle ölçülür. Trafik cezaları gelir kapısı değil, insan hayatını koruyan bir bilinç kapısı olmalı. Yoksa devlet hızla gelir, ama vatandaş güvenini kaybeder.
Benim dileğim basit! Bu ülkenin yollarında adaletin ışığı hep yeşil yansın.Kırmızı sadece ihlal için değil, vicdan için de dursun.