Bu gün sözü Ahmet dedenin torunu ve bu hikayenin gün yüzüne çıkmasına vesile olan Sebahattin amcaya bırakıyorum.
Ben, bu satırların yazılmasına vesile olan kişi… Yani sobanın yanında uyurken üzerine kaynar su dökülen, “öldü” denilen ama Allah’ın izniyle hayatta kalan çocuğum: Sebahattin.
Adımı dedem Ahmet Dede koymuş. Kendisi gibi vakur, sabırlı ve vatan sevdalısı olmam için dua etmiş kulağıma ismi fısıldarken. Ailemin soyunda her kuşakta sadece bir erkek çocuk olurmuş; ben de o zincirin halkalarından biriyim.
Benim hikâyem, o kış günüyle başlar. Henüz bebekken, sobanın yanında uyurken, kaynayan su başımdan aşağı dökülmüş. Su kazanını yanlışlıkla ninem İsmet devirmiş. O gün evde bir çığlık, bir koşuşturma… Sonra hastane koridorları… Annem Ganime Nine’nin gözyaşları, babam Selahattin’in sabırla susması…
Yıllar sonra öğrendim ki, babam eve geldiğinde ninem ellerini açmış dua ediyormuş. “Rabbim sana bir evlat verdi, ben de onu yaktım,” demiş gözleri yaşla dolu. Babamın cevabı ise kalbimde ömür boyu yankılandı:
“Ana, Allah verdi, Allah alır. Ömrü varsa yaşar. Bunu isteyerek yapmadın ya?”
Bu sözleri duyan ninem ellerini daha da yukarı kaldırmış, demiş ki:
“Rabbim, oğlum beni incitmedi. Sen de onun kuzusunu ona bağışla.”
Belki de o gün, o dua ile hayata tutundum. Belki annemin pansuman yaparken her yarama üflediği dualar tuttu beni hayatta. Kırk gün boyunca başucumda sabahlayan annemin merhameti, ninemin gözyaşları, babamın tevekkülü birleşti de ben kurtuldum.
Annem sadece bana değil, yüzlerce bebeğe annelik etti. Lala Paşa Camii’nin karşısındaki Kadın Doğum Hastanesi’nde çalışırken, nice doğuma şahit oldu. Ama kırk gün boyunca bir tek bebeğe bu kadar özen gösterdi: Bana. Her sargı değişiminde “Ya Şâfi” dedi, her gün “Bugün daha iyi” diye kendine telkin verdi.
Ben büyüdüm… Kafamda o olaydan kalan bir yanık izi hâlâ var. Ama asıl iz, kalbimdeydi:
Merhametin, sabrın, duanın iziydi o.
Bazen biri saçlarımı aralayıp “Burada ne olmuş?” diye sorar. Ben de derim ki:
“Burada sadece bir yara değil, bir dua izi var.”
Bu hayat bana şunu öğretti:
Bir evlat, yalnızca annenin rahmine değil, duasına da düşer.
Bir baba, susarak bile sabrı öğretebilir.
Ve bir ninenin bedduası değil, duası yaşatır evladı.
Bugün ben yaşıyorsam, bu üç sessiz kahramanın – annemin, babamın ve ninemin – sayesinde yaşıyorum. Ve her sabah şükürle uyanırken, şu ayeti içimden geçiriyorum:
> “Biz insana anne ve babasını (bakımına) tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı, zahmetle doğurdu. Sütten kesilmesi iki yıl sürer. Bana ve anne-babana şükret. Dönüş ancak banadır.”
(Lokman Suresi, 14. Ayet)