İnsanoğlu böyledir, şartlarına hiç razı gelmez. Gözü hep elinde olmayandadır.
Soğuktan şikayet eder, sıcaktan şikayet eder...
Kabul etmeliyiz ki bu kış Erzurum’da pek sıkıntılı geçti. Kar yağışından çok soğuk havalar belimizi büktü.
Kasım ayında baş gösteren düşük hava sıcaklığı mart ortasına kadar devam etti.
Erzurumlular yatıp kalkıp doğalgaz faturalarına çalıştı!
Haziran ortalarına geldik son üç gündür biraz ısındık.
Gece ile gündüz arasındaki ısı varkı 10 derecenin üzerinde.
Yılın 8 ayını kapalı ortamlarda geçiren vatandaş, havaların ısınmasıyla kendini parklara, mesire alanlarına hatta bulduğu yeşilliklere attı...
Kendiliğinden mi gelişti yoksa birileri yer mi gösterdi bilemiyorum...
Pusula Gazetesi’ne giderken farkettim; Erzurum Teknik Üniversitesi’nden havalimanına giden yolda sayısız piknik yapan insanlar vardı...
Sandalyesini, masasını, çayını kapan gelmiş.
Şemsiyeler açılmış, yeşillere uzanılmış, inanılmaz keyifli görüntüler vardı.
Tarlarda açan sarı mayıs çiçekleri insanın göz zevkini okşuyordu.
“Ne kadar hasretiz yeşile” dedim kendi kendime.
Peki, şehri yeşillendirmek için bireyler olarak ne yapıyoruz?
Koca bir hiç...
Kaçımız evimizin bahçesini, balkonunu çiçeklendiriyoruz?
Kaçımız ağaç dikiyoruz mesela…
Düne kadar “soğuk şehir, burada meyve ağacı olmaz” diyorduk.
Oysa dikilen her ağaç rakıma inat salkım, salkım meyve verdi.
Gidin Dadaşkent’e, bahçelerde meyve ağaçları çiçek vermiş...
Hemde öyle az boz değil...
Saklı bahçelerdeki ağaçların dalları, zamanı geldiğinde meyveden kırılıyor...
Demek ki bakınca, emek verince oluyor...
Yaşadığımız yeri güzelleştirmek elimizde.
İnandığımız din de emretmiyor mu?
“Yarın kıyametin kopacağını bilseniz, elinizdeki son fidanı mutlaka dikiniz”