Bir köyde tarih aramak, kütüphanelerdeki kitaplardan çok, insanların yüzünde ve sesindedir. Sözlü tarih çalışmaları da tam burada başlar: Anlatılanın yazıya dönüşmesi, hatırlananın belgeye dönüşmesi süreci.
Bugün Erzurum’un Taşkaynak köyünde Keyvanklı Hüseyin Ağa’nın hatırası hâlâ kulaktan kulağa aktarılıyor. Ancak bu anlatılar kayıt altına alınmadığında, birkaç kuşak sonra tamamen silinip gitme riski taşır. Sözlü tarih çalışmaları, bu yüzden yalnızca akademik bir faaliyet değil; hafızayı korumanın, kültürü yaşatmanın, toplumsal bağı güçlendirmenin en sahici yollarından biridir.
Peki bu çalışmalar nasıl yapılmalı?
Her şey önce bir niyetle başlar. O köyün geçmişine kulak vermek isteyen biri gerekir. Bu, bir öğrenci olabilir, bir öğretmen olabilir, bir meraklı köy sakini olabilir. Kim olduğu değil; neye kulak verdiği önemlidir.
Ardından, köyde hâlâ yaşayan yaşlılarla temas kurulur. Ama sadece soru sorulmaz, önce oturulur, birlikte çay içilir, o insanların güveni kazanılır. Sözlü tarih, kaleme değil kalbe dayanan bir iştir. Söz güven üzerine kurulur.
“Bu köyde 93 Harbi’nde kim savaşmıştı?” diye başlanmaz işe. “Senin deden nasıldı?” diye sorulur. Çünkü köylerde tarihin anahtarı kişisel hatıralarda gizlidir. Her yaşlının hafızasında bir anlatı, bir şiir, bir ağıt, bir dua vardır. Bazen bir lakap, bazen bir düğün hikâyesiyle başlayan anlatı, büyük tarihsel olaylara açılır.
Görüşmeler ses kaydına alınmalı ve mümkünse yazıya geçirilmelidir. Ama yazarken aktarım birebir değil, bağlam içinde düzenlenmeli; sözün ruhu korunmalıdır. Çünkü sözlü tarih, sadece “bilgi” değil; “anlayış” üretir.
İşte Taşkaynak köyünde de bu anlayışla yürütülen çalışmalar sayesinde Hüseyin Ağa’nın, Topal Gülizar’ın, Name Kadın’ın hikâyeleri gün yüzüne çıkmaya başladı. Öğrenciler, öğretmenler, torunlar, köy halkı hep birlikte bu geçmişi taşıyan zincirin halkası oldular. Bu zincir kırılmadıkça, tarih yaşayacak.
Unutmamak gerekir:
> “Bir köyde tarih varsa, o köy yalnızca bir yerleşim değil, bir hafıza merkezidir.”
Ve her köy, bir tarih laboratuvarıdır aslında. Sadece doğru soruları soracak, sabırla dinleyecek ve hikâyeleri belgelerle buluşturacak insanlara ihtiyaç vardır.