Alman düşünce kuruluşu (SWP), Yazar: Jens Bastian “Türkiye küresel silah ihracatçısı olma yolunda.” Başlıklı bir analiz yayınladı. “Türk savunma sanayinin rekabet gücü giderek artıyor. Türk savunma sanayii son on yılda hızla gelişmiş ve ürünleri askeri yeteneklerini defalarca kanıtlamıştır” tespitini yapmış.
Hermes isimli sosyal medya araştırmacısının aktardığına göre, “Türkiye silah ve savunma politikasında egemenlik çabasındadır. Lojistik, teknik, kavramsal ve silah sistemleri üretiminde üçüncü ülkelerden gelen ortaklara giderek daha az bağımlı olmak istiyor. Ankara yurt dışından kaynak almak yerine yerli üretime odaklanıyor.”
Sinek vızıltılarına aldırmayın. SWP’nin analizinde, “TB2 insansız drone sistemlerinin, Atak helikopterinin, Altay tankının, Anka-3 hayalet savaş drone'unun veya KAAN gizli savaş uçağının geliştirilmesi gibi silahlanma projeleri, Ankara'nın üç kılavuz tarafından yönlendirildiğini gösteriyor:
1. Sistematik olan Teşvik teknoparklar, start-up'lar ve üniversitelerle işbirliği yoluyla bir “know-how atağı”.
2. Yabancı üreticilerden bağımsızlığı artırma.
3. Kendi silah sistemlerinin ihraç edilebilirliğini sürekli artırma.
Özellikle son iki prensibin uygulanması, yerli silah üretiminin oranı ne kadar yüksekse, Türkiye'nin ihracat kısıtlamalarının da o kadar düşük olması anlamına geliyor. Ekonomik bir faktör olarak Türk silah endüstrisi Yerli üretim kapasitelerini genişletme ihtiyacının ortaya çıkışı veya farkına varılması 1970'lerin ortalarına tarihlenebilir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bireysel silah ithalatının (geçici olarak) kesilmesi ve çeşitli kısıtlayıcı tedbirler nedeniyle işbirliği projelerinin dışında tutulması nedeniyle Ankara, kendi silah endüstrisini genişletmeye yöneldi.”
Türkiye, dayanıklılığını sağlamak için silah politikasını uluslararası yaptırım politikasının gölgesinde yeniden düzenledi. Stratejideki bu değişiklik, Türkiye'nin savunma ve güvenlik politikasını kurumsal olarak yeniden ayarlayan reformlara da yansıdı.
Özellikle Savunma Sanayi Başkanlığı'nın 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı'na bağlanması ve kurumun bütçe yükümlülüklerinden muaf tutulması, otoritenin belirli savunma projelerini teşvik etmesine olanak sağlıyor. Bir başka deyişle, Türk ekonomisinin sektörleri giderek savunma sektörüne yönelmeye başladı. Türk Savunma Sanayinde, 2016 yılında toplam 35.502 kişi istihdam edilirken, 2022 yılı sonu itibarıyla toplam 81.132 kişi çalışıyordu.”
Türkiye’nin adımlarının dışarıdan bakınca daha anlamlı görüldüğünü söylemek gerekiyor. NATO girdabındaki Türkiye’nin piyade tüfeğini dahi üretemeyen ülke olduğunu hatırlamak, her silah sisteminde ABD’ye bağımlılığımızın nasıl sorunlar açtığını bilmemiz gerekiyor.
Güçsüz, silah sistemlerinde, mühimmatta dışa bağımlılığın dönem dönem darbelerin kaynağı olduğunun da hatırlanması gerekiyor. 40 yıldır terörle mücadele sürecinde, 1990’lı yıllarda terör örgütünden ele geçirilen silahların dahi kullanıldığını unutmamalıyız. Güneydoğu’da görev yapan dönemin üst rütbeli subaylarının silah yetersizliği nedeniyle yaşadıklarının zaman zaman kamuya yansıdığını biliyoruz.