Erzurum’da kış, başka bir dünyaya açılan kapı gibidir. O beyaz örtü, şehrin üzerine çöktüğünde sokaklar sessizleşir, hava ağırlaşır ve soğuk, her yere sızan ince bir sis gibi insanın içine işler. 1990’lı yıllarda bu soğuk, hayatın bir parçasıydı; insanların yaşamını belirleyen, sokakları dolduran, çocukların neşesini arttıran bir dost gibiydi. Erzurum’da kış demek, sadece dondurucu bir soğuk ve kar yağışı değil; aynı zamanda kızaklar, soba başında geçirilen akşamlar ve Esat Paşa Yokuşu'nda yapılan o unutulmaz kızak yarışları demekti.
O zamanlar, şehrin dört bir yanında soba kokusu eksik olmazdı. Her evde sobalar yanar, pencerelerden ince ince dumanlar yükselirdi. Patatesler ve kestaneler sobanın üstünde cızırdayarak pişerdi. Özellikle patates, o kış günlerinin vazgeçilmez lezzetiydi. Sobanın üzerinde saatlerce pişen patates, dışı çıtır çıtır olurken içi yumuşacık kalırdı. Soğuk akşamlarda aileler sobanın başında toplanır, sohbet eder, hikayeler anlatılır, çay demlenir ve o sıcacık patatesin kokusu evi doldururdu. Erzurum kışının getirdiği zorlu hava şartları, sobanın etrafında bir araya gelen aileleri daha da yakınlaştırırdı.
Ama Erzurum’un asıl eğlencesi dışarıda başlardı. Kışın şehri beyaza boyamasıyla birlikte, çocukların gözlerinde bir ışıltı belirirdi. Karın yağması, onların beklediği en büyük olaydı. Her kar yağışı, kızak sezonunun başlangıcı demekti. Şehrin dört bir yanında çocuklar ve gençler kızaklarını hazırlayıp Esat Paşa Yokuşu’na akın ederdi. Esat Paşa Yokuşu, Erzurum’un o dönemdeki en meşhur kızak pistiydi. Yokuşun dikliği ve uzunluğu, onu bir meydan okuma haline getirirdi. Kışın karla kaplanan bu sokak, adeta bir yarış pistine dönüşürdü.
1990’lı yıllarda Esat Paşa Yokuşu'ndaki kızak yarışları, Erzurum’un çocukları ve gençleri için büyük bir olaydı. Herkes kendi kızaklarını bir sanat eseri gibi hazırlar, yokuşa çıktığında en hızlı ve en iyi olmak için kıyasıya bir rekabete girerdi. Kızaklar, genellikle evde bulunan tahtalardan, demir parçalarından veya bulabildikleri diğer malzemelerden yapılırdı. Herkes kendi kızak yapma becerisini konuşturur, en hızlı kayan, en dayanıklı kızak için uğraşırdı. Esat Paşa Yokuşu'nun başında yarışlar başlar, herkes sıra sıra kayarak birbirine meydan okurdu. Kimi zaman hızdan dolayı düşmeler, yuvarlanmalar olurdu, ama her defasında gülüşmeler ve yeniden deneme azmi geri gelirdi.
Kızak yarışı yalnızca bir hız yarışması değildi; aynı zamanda cesaretin ve dayanıklılığın sınandığı bir meydan okumaydı. Yokuşun sonuna kadar varmak, büyük bir başarı olarak görülürdü. Hele bir de yarışı birinci bitirmek, o günün kahramanı olmak demekti. Çocukların şen kahkahaları, karların üstüne düşen kızak izleriyle birleşir, Erzurum’un beyaz örtüsü içinde unutulmaz bir manzara oluştururdu.
Ancak kızak yarışlarının ardında, kışın getirdiği başka bir huzur saklıydı. Yarışlar bittikten sonra, herkes tekrar evlerine döner, sobanın sıcaklığına kavuşurdu. Patatesler sobanın üzerinde pişerken, dışarıda bırakılan o soğuk, içerideki sıcaklığın kıymetini daha da arttırırdı. Erzurum’da kışın, hem dışarıda bir macera hem de içeride bir huzur vardı. Dışarıda karın altındaki o sert mücadele, içerideki sıcak aile ortamıyla dengelenirdi.
1990’lı yılların Erzurum’unda kış, sadece soğuk bir mevsim değil; dostlukların, aile bağlarının ve çocukluğun en güzel hatıralarının yaşandığı bir zamandı. Esat Paşa Yokuşu’nda yapılan kızak yarışları, belki de hayatın o zaman ne kadar basit ama bir o kadar da değerli olduğunu hatırlatan anlardan biriydi. Bugün o günleri hatırlayanlar, kışın sertliğine değil, sobanın başında yenilen patateslerin sıcaklığına, Esat Paşa Yokuşu’ndaki yarışların heyecanına ve o yılların getirdiği masum mutluluğa özlem duyarlar.
Erzurum’un kışı, Esat Paşa Yokuşu, kızak yarışları, sobanın başında yenen patatesler... Hepsi, 1990’lı yılların sade ama unutulmaz hikâyesinin bir parçasıydı. Bugün belki o yılların izleri şehrin sokaklarından silindi, ama insanların hafızasında hala ilk günkü tazeliğiyle duruyor. Çünkü Erzurum’da kış, sadece soğuk bir mevsim değil; geçmişin sıcak hatıralarının saklandığı bir zaman dilimi olarak yaşamaya devam ediyor.
hocam merhabalar sizin yazılarınızı zevkle okuyorum .tam bir nostalji. .doğu sineması .gürpınar arı sinemaları..otel asri ve hamamı.23 temmuz fuarı..erzincan kapı spor salonu .havuzbaşı halkeğitim merkezi daha niceleri değişimle tarihde kayboldular .işte hayat devam ediyor ...
Hikmet bey ilginiz için teşekkür ederim