Tarih liselerdeki en önemli derslerden biridir. Milli bilincin oluşması, vatan ve bayrak sevgisinin yeşermesi için tarih olmazsa olmaz derslerden biridir. Biz bunu ortaokul ve lise yıllarımızda iliklerimize kadar yaşayan bir nesildik. Hele ortaokulda dersimizin adı bile milli şuurumuza doğrudan etki ederdi. Milli tarih ve milli coğrafya dersleri adları bile ne demek istediklerine dair net kanıttı. Lise yıllarımızda kredili sistem ve sosyal alanı seçmemizden dolayı birden fazla tarih öğretmenimiz olmuştu. Her birinin farklı tarzları, ders anlatış biçimleri vardı. Erzurum Lisesinin en hareketli ve bana göre de lisemizin en tarz hocalarından biriside tarih hocamız Kasım Kula idi. Kasım Kula hocamız derse gelir gelmez öğretmen masasına geçer, dersini heyecanlanarak o masadan bizlere anlatırdı. Kasım hocamız dersini adeta yaşatırdı. Konuşurken mutlaka elini ve kollarını kullanır, vücut dilini tamamıyla ders anlatımının içine dâhil ederdi. Kasım Kula için tarih yaşanmış olayların sınıf içinde anlatımla yeniden yaşanmasıydı. Kasım Kula dersini anlatırken sınıftan birinin yaptığı gereksiz müdahalelere net bir şekilde kızardı. Dersin en can alıcı anında gelen bu müdahaleyi dereyi geçerken at değiştirmeye benzetirdi. İşte şimdi her şeyi zayi ettin be çocuk derdi. Kasım hocamız için yeniden derse dönmek ise zaman alırdı. Bu gün bir tarih öğretmeni olarak bende tam kendimi kaptırdığım bir tarihi anda gelen yersiz müdahalelere karşı aynı şekilde zaman zaman tepki verebiliyorum. Kasım hocamızın dersinin sözlüsü de yazılısı da çok zor olurdu. Ben dersin zorluğu Kasım Kula hocamıza bağlamıyorum. O yıllarda ki hazırlanan tarih kitapları da bu zorluğun temel nedeniydi. Kırmızı bir tarih kitabımız vardı. Uzunca ve genişçe basılmış, içinde sütunlarla dörde bölünmüş ve puntosu da küçültülmüş bir kitaptı. Oku oku bitmez, anlamaya çalışsan anlaşılmaz. Kitapta o kadar çok bilgi, kronoloji ve metinler vardır ki biri aklınızda kalsa diğeri uçup giderdi. İnsan yazılıya o kitaptan nasıl çalışacağına bile karar veremezdi. Ben Kasım Kula hocanın dersinden geçmeliydim. Yoksa takdir almam ve okulu erken bitirmem mümkün olmayacaktı. Bir karar verdim. Kitabın başından ve sonunda herhangi bir konuya çalışmayacaktım. Orta kısımda yer alan ünitede yer alan konulara bakacaktım. Kasım hocamız tüm kitaptan bizi sorumlu tutardı. Tarih sınavı zor geçecekti. İlk defa gece yarısında kalkıp sınava çalışmaya çalışacaktım. Rahmetli anneannem bizdeydi. Anneanneme namaza kalktığında beni kaldırması tembih ettim. Anneannem beni dediğim saatte kaldırmıştı. Kalkmasına kalkmıştım ama hiç ders çalışacak halim yoktu. O kırmızı kapaklı tarih kitabını görmek beni her şeyden soğutuyordu. Biraz bakayım dedim. Orta kısımlardan bazı yerleri okudum ve notlar çıkardım. Lise yıllarımda tarih dersim 5 üzerinden hiçbir zaman alt bir nota düşmezdi. İlk defa Kasım Kula hocamızdan 2 alarak bu geleneği bozmuştum. Okula gittim ve sınav saatini beklemeye başladım. Artık ne olacaksa olsun havasındaydım. Kasım Kula hocamız derse geldi. Sınav sorularını cebinden çıkardı. O dönemler yazılı sorularını hocalarımız söyler bizlerde yazardık. İşte sorular gelmeye başlamıştı. Kasım hocamız toplam 10 soru sormuştu. İlk 5 soruda toplam iki soru orta kısımlardan gelmişti. Son 5 soruda da yine iki soru daha yakalamıştım. Bir soruda bildiğim bir konudan gelince sınıf geçmem kesinleşmişti. Çok sevinmiştim. O sevinçle kâğıdımı erkenden götürdüm verdim. Evet, sınavdan 2 almış ve tarih dersini geçmişti.
Kasım hocam şu aralar emekliliğin tadını çıkarıyor. Kendisinden aynı okulda çalıştığımız coğrafya öğretmenimiz Tekin Yayık hocamızdan haber alıyorum. Değerli hocam her şey için sizlere teşekkür ederim. İyi ki varsınız, ömrünüz uzun olsun. Sizlere sağlık ve afiyetler diler, ellerinizden öperim. Bir sonra ki yazımızda Hayrettin Aslan hocamızla ilgili yazımızı sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Güzel...Yazıda bu sefer pek fazla devrik cümle yoktu. Belliki acele edilmemiş. İyi bayramlar.