Ortadoğu dünyanın en hareketli ve petrol bakımından zengin coğrafi bölgesidir. Bölgenin önemi XX. yüzyılın başında petrolün bulunması ile artmış ve günümüze kadar bu durum devam etmiştir. Uzun yıllar Osmanlı Devletinin sınırları içerisinde olan bölge İngiltere ve Fransa’nın oyunları ve bölge yöneticilerinin ihaneti yüzünden I. Dünya Savaşından sonra elimizden çıkmıştır. Rejim değişikliğinin yaşandığı Rusya’nın açıkladığı gizli antlaşmalarda bile önde gelen paylaşılan toprakların Ortadoğu olduğu görülmüştür. Peki, İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’daki etkinliklerinin azalmasının temel sebepleri nelerdir? Amerika’nın manda rejimlerine karşı çıkması, 1929 dünya ekonomik bunalımı ve SSCB ve Nazilerden gelen tehditler Ortadoğu da değişimlerin sonucunda monarşi yönetimler kurulmuş ve bazı devletlerde sınırlı da olsa halk yönetime ortak olmaya başlamıştır. Ortadoğu bağımsızlıklarını kazanan ülkeler doğu ve batı bloklarının dışında kalarak tarafsız bir politika izlemeye çalışmışsalar da bunda başarılı olamamışlardır. 2010 ve 2011 yılları ise Ortadoğu ve Kuzey Afrika da değişimin en etkili bir şekilde başladığı yıllar olmuştur. Ortadoğu da yaşanılan sorunların temelinde Avrupalı devletlerin yararlandığı faktörler nelerdir? Bu sorunun cevabı etnik ve dini faktörler
Ortadoğu da huzur ve sükûnetin sağlandığı tek devir olarak bütün otoritelerin kabul ettiği devlet Osmanlı Devletidir. Osmanlı Devleti din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeksizin bölgede asırlarca hâkimiyeti sürdürmüş ve insanları mutlu etmiştir. Bunu bir İsrailli yönetici şöyle tarif eder: “Osmanlı bölgede bir pırpırlı subayı ile huzuru sağlarken biz bugün bütün imkânlarımızı kullanıyoruz huzuru sağlayamıyoruz.” Aslında sözün bittiği yer burasıdır. Herkesin insan olduğu görmek ve farklı inançlara, etnik kökenlilere saygı duymaktır. Filistin bölgesinde başlayan İngiliz sömürü düzenin ilerde olacakların kötü habercisi gibiydi. Durumu ilk fark edenlerden biri cennetmekân II. Abdülhamit Han olmuştur. İngilizlerin bölgede bir Yahudi devleti kurma düşüncesi olduğu gören II. Abdülhamit Han bu girişimleri de engellemeye çalışmıştır. Yahudilerin fikir babası olan Theodor Herzl bütün borçların ödenmesi karşılığında Filistin’den toprak talep etmesine Sultanımızın cevabı: “Toprak milletimindir, benim değil. Toprak kanla alınır. Cesedimizi çiğner, kanımızı döker ancak o zaman o topaklara sahip olursunuz.” olmuştur. Ne yazık ki sultanımızın Filistin için ortaya koyduğu hassasiyeti ondan sonra gelenler anlayamamış ve o toprakları Yahudilere satarak İsralin devletinin kurulmasına zemin hazırlamışlardır. İsrail devletinin kurulmasında hangi devletlerin etkisi olmuştur? Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması için ilk teşebbüs 1897 yılında İsviçre’de toplanan bir kongredir. Bu kongre de Yahudilerin Filistin de yurt edinmeleri kararı alınmıştır. Amerika’nın Filistin de bir Yahudi devleti kurulmasına sıcak bakması üzerine İngiltere devreye girmiş ve Yahudi devletinin kurulmasını kabul ettiğini resmen açıklamıştır. İngiltere’nin Yahudi Devletinin kurulması için yaptığı çalışma hangisidir? İngiltere, 2 Kasım 1917 yılında Balfour Deklarasyonunu yayınlayarak Yahudi Devletini kurulmasının önünü açmıştır. Balfour Deklarasyonundan sonra Filistin’e Yahudi göçü artmış ve Yahudi sayısı günden güne artmıştır. İsrail Devletine giden yolda Almanya ve İtalya, Arapları desteklerken, Yahudilerin arkasında İngiltere yer almıştır. Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması çalışmaları II. Dünya Savaşından sonra daha da hızlanmış ve İngiltere konuyu Birleşmiş Milletlere taşımıştır. BM, Filistin’in ikiye ayrılmasına ve Kudüs’ün ise tarafsız bir statü verilmesine karar vermiştir. BM’lerin aldığı bu karar Araplarda şaşkınlığa neden olmuş ve ABD ve BM aleyhine gösteriler düzenlenmiştir. İngiltere ise bu durum karşısında Filistin’deki manda yönetimini kaldırırken 1948 yılında ise İsrail Devleti resmen kurulmuştur. Amerika Birleşik Devletlerinin Ortadoğu da artan SSCB etkinliğine karşı aldığı tedbir nelerdir? Eisenhower Doktrini, İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu da etkinliklerinin azalması, Rusya’nın bölge de ağırlığının artması üzerine devreye ABD girmeye çalışmıştır. Özellikle bölgenin önemli yeraltı zenginliklerine sahip olması Amerika’yı hayli düşündürmüştür. Bölge halkının İsrail Devletinin kurulmasına olan tepkisi de Amerika’nın devreye girmesinde sebeptir. Ortadoğu da Amerika ortaya attığı Eisenhower doktrinin temel özellikleri nelerdir? 5 Ocak 1957 yılında yayınlanan doktrin Ortadoğu ülkelerini SSCB’ye karşı koruma temel sebep sayan bir girişimdir. Bölge ülkelerine saldırı olursa Amerikan silahlı kuvvetlerinin kullanılmasını ve bölge ülkelerine askeri ve ekonomik yardım yapmayı esas alır. Eisenhower Doktrini karşı çıkan ve taraf olan ülkeler hangileridir? Mısır, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan’dır.. Onaylayanlar ise Lübnan, Afganistan, Irak, Pakistan, Libya, Tunus, Fas, Türkiye ve İsrail’dir. Suudi Arabistan sonra fikir değiştirmiştir.