Orta Asya’da yerleşik yaşam geçtiği kabul edilen ilk devletimiz Uygurlardır. Uygurların yerleşik yaşama geçmesinde din değiştirmeleri etkili olmuştur. Kısa süren saltanatlarına Kırgızlar son vermiştir. Uygur Türklerin yaşadığı coğrafyayı Çin birçok kez bölgeyi işgal altında tutmuş ardından kanlı bir savaş sonucu Doğu Türkistan’ı resmen topraklarına katmış ve bölgeye ‘’ Sincan Uygur Özerk Bölgesi ‘’ adını vermiştir. Bu bölgede yaşayan diğer bir etnik grup ise Çinlilerdir. Günümüzde bölgede çoğunluğu Uygur Türkleri oluşturmak üzere birçok Türk Topluluğu ve diğer milletlerden halk yaşamaktadır. Doğu Türkistan, Çin için stratejik olarak büyük bir önem taşımaktadır. Bölge zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahiptir ayrıca Batı Türkistan’dan Çine uzanan enerji hatlarının geçiş güzergâhındadır. Çin’in Türkleri yok etme ve Türkistan topraklarına sahip olma arzusu Türk Kağanlığı dönemine dayanmaktadır. Türkler ve Çinliler defalarca savaşmıştır. Bu karşılıklı mücadele XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir. XIX. yüzyılda Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal ederek bu topraklara hâkim olmasıyla başlayan süreç beraberinde asimilasyon, baskı ve soykırımı da getirmiştir. Çinin 1949 yılından itibaren Doğu Türkistan’da uyguladığı temel politika Uygurları ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan baskı altında tutarak gelişmelerini engellemek olmuştur. Doğu Türkistan’da yaşayan insanlar etnik ve dini kimlikleri nedeniyle şiddet görüyor, tutuklanıyor hatta öldürülüyor. On binlerce Müslüman Uygur Türkü Çin tarafından “eğitim merkezi” olarak dünyaya lanse edilen toplama kamplarında tutuluyor. Kamptan kaçmayı başaran kişilerin söylemlerinden elde edilen bilgiler doğrultusunda kamplarda dinleri ve dilleri üzerinden baskı altına alındıkları anlaşılmaktadır. Bölgede ve Çin’in değişik yerlerinde meydana gelen saldırılarda Çin Uygurları sorumlu tutmuş ve “terörle mücadele” adı altında yeni bir süreç başlatmıştır. Kadınların uzun giyinmesinin, erkeklerin sakal bırakmasının yasaklanması, içki içilmeye zorlanması gibi uygulamalar süreç boyunca yapılanlara örnektir. Bu uygulamalarla Çin, Uygurları dininden ve kültüründen uzaklaştırarak bir nevi asimile etmeye çalıştı. Doğu Türkistan nüfus bakımından da sindirilmeye maruz kalmıştır. Çin hükümeti farklı yerlerdeki Çinlileri bölgeye göç ettirmiştir. Çin hükümeti, Çinlilerinin bölgeye göçünü teşvik etmek için; iş garantisi vermek, maaşları yüksek tutmak ve sıkı uygulama olan “tek çocuk” yasasını esnetmek gibi eylemler yapılmıştır. 1950 yıllarında nüfusun yaklaşık %10’unu Çinliler oluştururken 1990’larda bu rakam %40’a ulaşmıştır. Bu verilerden Çin politikasının başarıya ulaştığı anlaşılmaktadır. İstatistiklerdeki farkın sebebi Çin hükümetinin iki çocuktan fazlasına izin vermemesi ve fazla olan bireyleri resmi olarak tanımamasıdır. İki çocuk haricindeki vatandaşlar bütün vatandaşlık haklarından da mahrum bırakılmıştır. Ayrıca doğum planlanması adı altında 2005 senesine kadar Doğu Türkistan’da dokuz milyon Türk bebeği öldürülmüş. Çin’in Doğu Türkistan’da yapmış olduğu nükleer denemeler sonucunda birçok insan hayatını kaybetmiş ya da hastalığa yakalanmıştır. ‘’Doğu Türkistan gerçeği, dünyanın ve Türkiye’nin görmezden geldiği, görmezden gelinmese de siyasi çıkarlar uğruna feda edilen bir gerçek. Dinî, millî ve kültürel köklerinden kopartılmak istenen ve gözlerini açtığı andan itibaren “Sincanlı” olduğuna inandırılmaya çalışılan bir tutsaklar ülkesi Doğu Türkistan. Doğu Türkistanlılar şimdi Kur’an okuduklarında dayak yiyor, Kur’an öğrenmek istediklerinde hapse giriyorlar. Daha doğmadan yasaklarla karşılaşıyor; eğer devlet tarafından ‘fazlalık’ olarak addedilirlerse hayata merhaba demeleri bile önlenebiliyor. Kendi dillerini, tarihlerini öğrenme hakları yok. ‘’ Tüm dünyada ki mazlum Türklere karşı yapılan bu zulümler inşallah bir gün sona erecektir. Orta Asya’dan Balkanlara, Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğudan Karadeniz’e ve Akdeniz’e kadar tüm coğrafyalarda Türk asrı yeniden başlayacaktır. Yazıya destek veren ve konunun gündeme gelmesine vesile olan Zümra Demirbağ’a teşekkür ederim.
bir makale yazmıştım. Oradaki zulmü bütün ayrıntıları ile anlatmıştım. Allah, bu sözde İslam alemini,bu gafletten uyandıra.Aklımızı başımıza alıp, dünya ile adapte olup çok çalışıp, KDV'si yüksek teknolojik ürünleri yapıp satmalı zengin ve güçlü olmak zorundayız. Yoksa tarikat ve cemaatlere bel bağlayıp onlardan medet ummak bu dijital çağın gerçeklerine taban tabana aykırı ve zıttır. Ne yazık ki ülke olarak bu gerçekleri görmüyor, şalvarlılardan, sarıklılarlardan daha birşeyler bekliyoruz. Ne acı bir durumdur. Eğitimimiz neredeyse bunlara teslim edilmiştir. Bu, bu ülke için kabul edilemez. Kabul etmiyoruz. Sayın Yazar, bu ortamda, Doğu Türkistan'ı gündeme getirdiğimiz için size teşekkür ediyorum. Allah razı olsun bir ses verdiniz. İnşaAllah duyulur ve gereği yapılır. Hoşça kalınız, Allah'a emanet olunuz. Âmin !. Selamlar.
dünyayı takip edip bilim ve akılda onlarla entegre olabilmeliyiz. Ama ne yazık ki bilim ve akıl, 8 ve 11.yy.da hakim olmuş, müslümanlar bu üç asırda bilimde bı altın çağ yaşamışlar. Bunun öncüsü de İmam-ı Azam ve Maturidi olmuş, Nizamülmülk keşke gelmeseydi, o gelince, bilimi ve aklı kaldırıp Arap örf ve yaşayışı olan dogmatik sünniliği ve batıniliği eğitime sokarak İslam dünyasını bu hale getirmiştir. İslam dünyası on asırdır bilime ve akıla sırt çevirerek bugün bu perişanlığı yaşamaktadır. Selçuklu da Osmanlı da böyleydi. Bugün, halen daha egitimde dogmatiklere eğitimde yer verilmekte, tarikatlere, cemaatlere bel bağlanmaktadır. Tüm İslam âlemi hep boyle. Bunlar ki akıla, bilime, deneye, laboratuara, müspet bilime, tarih boyunca ve bugün hep karşı oldular, çalışmayı, üretmeyi güçlü olmayı bırakıp bir lokma, bir hırkayı halkın beynine yerleştirdiler. Araplar petrol sayesinde zenginler ama güçlü değiller. Zenginlik güçlü olmayı gerektirmez. Biz 2014 yılında, Doğu Türkistan ile ilgili
Sayın Yazar, bugün, dünyada başta müslümanlar olmak üzere, birçok etnik kökenli milletler, çok zor durumdalar. Doğu Türkistan'da da müslüman soydaşlarımız, kadınlara tecavüz, sonra öldürmeler, çocukları öldürüp organlarını mafyaya satmak, kollu demir parmaklıklara bağlayıp,akıl almaz işkencelerle büyük bir zulüm altındalar. Gazze, Myanmar, Keşmir, Çeçenistan'daki zulüm hep aynı. Doğu Türkistan 'daki zulme ne yazık ki başta biz olmak üzere, Türk cumhuriyetlerinin sesi çıkmıyor. Geçende bir Doğu Türkistanlı gencin, orada yapılan zulmü anlatan videosunu seyrettim içim kan ağladı. Neden acaba bu Türk ve İslam âlemi bu zulümlere sessizler. Hitler soykırım yaptı. 50'lerden sonra ,Yahudiler dünyayı, Almanların başına yıktı, hesabını sordu da bizim neden, bırakın sormayı, çıtımız bile çıkmıyor?. Sadece camilerde ve Arafat'ta, dua ediyoruz,kınama mitingleri yapıyoruz,ama bu zulümler bitmiyor. Peygamberimizin hayatı hep sahada geçmiş, oturup dua etmemiş.Güçlü değiliz, güçlü olabilmemiz için