Kuranı kerimde 15 ayette geçen sabır “nefsi telâştan, dili şikâyetten, organları çirkin davranışlardan koruma, nimet haliyle mihnet hali arasında fark gözetmeyip her iki durumda sükûnetini muhafaza etme, Allah’tan başkasına şikâyette bulunmama” şeklinde de tarif edilmiştir. Gazali sabrı “din duygusunun nefsani arzu ve tutkuların baskısına karşı direnç göstermesi” diye tanımlar. Bizler neyin doğru veya yanlış, zararımıza mı yoksa yararımıza mı olduğunu dış görünüşü ile idrak edemeyebiliriz.
İslam tarihi bunun örnekleri ile doludur;
Bağdat’ta altı öksüz çocuğu ve bir de ihtiyar anası ile dul bir kadın yaşar. Kadın geçimini sağlamak üzere, hafta boyu iplik eğirir pazarda satarak rızkını temin etmeye çalışırdı.
Dul kadın vefat edince çocukların bakımı ise ihtiyar kadına kalır. Kadın pazara her hafta çıkamaz evinde ip eğirir. Bir süre sonra altı yüz dirhem kadar ip eğiren kadın, pazara götürmeye karar verdi. Allah’a, “ Ya Rabbi! Bu öksüzlerin, yetimlerin rızkını ver” diye dua ederek sabah erkenden pazarın yolunu tutar.
Pazara giderken Şeyh Abdülkadir Geylani Hazretlerinin evinin önünden geçiyordu. Onu görünce durakladı. Müritleriyle sabah namazından çıkan Şeyh, yaşlı kadını görünce duraklayarak, “ Hoş geldin bacı, nereye gidiyorsun?” diye sordu.
Yaşlı kadın, “Bir miktar ipliğim var, pazara götürüp satacağım” diye cevap verince Şeyh, “Benden altı yüz dirhem ip isteniyor, bunu ver de ben satayım” dedi. Yaşlı kadın ‘memnuniyetle, lütuf buyurmuş olursunuz efendim’ dedi ve ipi verdi.
Abdülkadir Geylani Hazretleri eline aldığı ipi şaka yollu mescidin damına atınca hemen nereden geldiği belli olmayan büyük bir kuş gelip, ipi kapıp gider. Kadın bu ne biçim şaka diye kendi kendine söylenmeye başlayınca, müritler kadına itiraz etmemesi için işaret ederler.
Hazreti Şeyh kadına dönerek, “Hatun canını sıkma, ipliği satmaya gönderdim, parası gelsin ne kadar ettiyse alırsın” der. Kadın ertesi gün gelir ve ‘iplik satıldı mı?’ diye sorar.
Abdülkadir Geylani Hazretleri, “ İplik satıldı, fakat parası henüz gelmedi. Bir haftaya kadar gelir” der. Kadın bir hafta sonra gelir, para henüz gelmemiştir. Kadına ‘yarın gel, paranı al’ denir.
Yaşlı Kadın, “pazara niye gitmedim, şimdi param elimde olurdu’ diye evine giderken Müritler, sabretmesi konusunda telkinde bulundular.
Ertesi gün, Abdülkadir Geylani Hazretlerinin huzuruna o ana kadar görülmeyen bir heyet gelir ve bin altın takdim ederler. Müritler heyete bu kadar paranın ne olduğunu, niçin Şeyhe takdim ettiklerini sorarlar.
Gelenler tüccar olduklarını belirterek, “ Altınlar Hazreti Şeyhindir. Denizde yolculuk yaparken fırtına sebebiyle geminin yelkeni delindi, yol alamaz olduk, denizin ortasında kalacaktık. Kaptana bir çaresi yok mu diye sorduğumuzda ‘Altı yüz dirhem ip olsa geminin yelkenini onarır, yolumuza devam ederdik ama şu anda nerede bulacağız’ dedi. Bizde, Ya Rabbi ‘Bize altı yüz dirhem kadar ip gönder, sana bin altın vereceğiz’ diye yalvardık. Bir de baktık ki, bir kuş gelip altı yüz dirhem ipliği geminin güvertesine bırakıp uçtu gitti. Şimdi o adağımızı yerine getirdik” dediler.
Tüccarlar ayrıldıktan sonra ihtiyar kadın gelir ve parasına kat be kat fazlasıyla kavuşur. Bir anda zengin olan yaşlı kadın, Abdülkadir Geylani Hazretleri'ne teşekkür ederek huzurdan ayrılır.