Milli kültür unsurlarının yaşaması için canlılık, eğitim içerisinde yer alması gerekiyor. Bugün en millicisinden, muhafazakârına kadar her düğünde ‘ilk dans’ garipliğini normal sayan toplumların milli kültürlerine dönmesi oldukça zor ama imkânsız değil. Yaşadığımıza bakınca savaşlarla yenildiğimiz, emperyalizmin baskısıyla kimliğimizden sıyrıldığımız anlaşılır.
Oysa biz milli kurtuluş savaşı verdik, emperyalizmin ordularını denize döktük. Yani mağlup değiliz! Oysa gündelik yaşamımızda mağlup zihniyetinin hakim olduğunu görmek herkesi üzmelidir. TV ekranlarından milli ve dini değerleri tahrip eden yapımların silinmesi, dizi ve filmlerde milletin değerlerinin azami ilgi görmesi günlerine ulaşma dileğiyle Nevruz’u anlatalım.
“Ortaçağ’dan itibaren çeşitli Türk boylarınca tabiatın yeniden uyanışı ve tarımsal faaliyetlerin başlangıcı vesilesiyle düzenlenen 21 Mart bahar kutlamaları Nevruz olarak adlandırılmıştır. Aynı tarih bazı Türk boylarınca kullanılan takvimlerde yılbaşını temsil etmektedir. Nitekim gerek güneşe göre düzenlenen on iki hayvanlı Türk takviminin, gerekse Sultan Melikşah’ın Celâlüddevle lakabına atfen kullanılan Celâlî takviminin başlangıcı (Nevrûz-ı sultânî) 21 Mart’tır. Çeşitli Türk boyları 21 Mart’taki yılbaşı bayramı için Nevruz kelimesinin farklı telaffuzlarını kullanmaktadır
21 Mart Nevruz şenlikleri gerek Asya Türk boylarında gerekse Selçuklu ve Osmanlı Türkeri’nde büyük bir coşkuyla kutlanmıştır. Selçuklular ’da Nevruz resmî bayramdı. Osmanlılar döneminde kaleme alınan nevrûziyyeler, hekimbaşılar tarafından saraya takdim edilen Nevruz macunları ve Nevruz bahşişleri bilinmektedir.
Türklerin (Göktürklerin) Ergenekon'dan demirden dağları eriterek çıkmalarını (Ergenekon Destanı), baharın gelişini, doğanın uyanışını temsil eder. Doğu Türkistan'dan Balkanlara kadar tüm Türk kavimleri ve toplulukları tarafından, MÖ 8. yüzyıldan günümüze kadar her yıl 21 Mart'ta kutlanır.
Tarih boyunca tabiat ile iç içe yaşayan ve toprağı “dört ana unsur”dan sayan Türkün düşünce sisteminde Nevruz, Türk dünyasının tamamında yaygın olarak kutlanan bir bayramıdır. Bayramlar, dinî ve millî inanışlarla, ortak hatıralardan doğar. Genelde “Nevruz” ismiyle yaygın bir şekilde bilinen bu bayram, tabiattaki uyanışla birlikte kutlanır. Bu törenler, bahara duyulan özlemi anlattığı kadar, bir takvim değişikliğini de ifade eder. Burada dikkati çeken husus, “baharın başladığı zaman”dır.
Türkler, bu takvim değişikliğini “toprağın uyandığı gün” ile özdeşleştirmişler; “varoluş ve diriliş günü” şeklinde algılamışlardır. Böylece Nevruzu yaratılış felsefesi diyebileceğimiz manevî bir kimlikle donatmışlardır.
Türk Kültüründe Nevruz/Ergenekon bayramı Nevruz, Yenisey-Orhun çevresinden, Altaylara, oradan da Hun Türklerinin Avrupa’ya yürümesiyle Macaristan’a ve Balkanlar’a ulaşmış, 800’lü yıllardan itibaren Hazar’ın güneyinden Anadolu’ya ve Mezopotamya denilen bölgeye taşınarak daha geniş bir coğrafyaya yerleşmiştir. İslamiyet’i kabul etmiş olan Türk topluluklarında bu törenler, dinî öğreti ile çatışmamak için, sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi âdetlerden biri olarak devam edegelmiş, “yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma, uyanma, dirilme” gibi nitelikleriyle günümüze bütün bir Türk dünyasının ortak kültür mirası olarak intikal etmeyi başarmıştır.
Toprağın kış mevsiminde yattığı ölüm uykusundan kalkması, ilkyaz ile yeniden dirilişi, Türk destanları içinde karşılığını Ergenekon’da bulmuştur. Nevruz kutlamalarının bir diğer adı da “Ergenekon Bayramı”dır. Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türkî’sinde naklettiği Ergenekon menkıbesi eski Çin kaynaklarının verdiği tarihî olayların bir yankısıdır.