Bir okulun en önemli güçlerinden biridir idare. Okul müdüründen, müdür başyardımcısına, müdür yardımcılarından, yardımcı hizmetlilerine kadar herkesin tavrı okul kültürünün oluşmasında baş aktördür. Baş farklı, ayaklar farklı oynarsa bedenin varacağı yerde aynı olmaz. İşte Erzurum Lisesi öğretmenlerinden idarecilerine herkesin aynı yöne baktığı bir eğitim yuvasıydı.
Erzurum Lisesinin güler yüzlü öğretmeni ve aynı zamanda idarecilerinden birisiydi Hayrettin Arslan hocaydı. Hayrettin Arslan hocamız bizim hiç derslerimize gelmedi ama sanki bana yıllarca dersimizde olan biri gibi hissettirirdi. Hayrettin hoca yerine göre sert, yerine göre uysal yani dengeli bir idareciydi. Öğrencilerin gözünde aslında idareciler pek sevilmez ama bu durum Hayrettin hoca için geçerli olan bir durum değildi. Yanlış hatırlamıyorsam ana binada üst kattaki odasındaydı yeri. O yıllara dair aklımda net olarak kalan isimdir Hayrettin Arslan. Tabii ki diğer hocalarımızda benim için kıymetli ama onun yeri nedense farklı oldu bende. Hayrettin hocam binlerce öğrencisi içerisinde belki beni hiç hatırlamaz onu da biliyorum. Hayrettin hocamız İngilizce derslerine girerdi. Derslerinin eğlenceli ve öğretici olduğunu derse giren arkadaşlarımızdan dinlerdik. Hocamızla ilgili aklımda kalan anımı sizlerle paylaşmak isterim.
90’lı yıllarda arabesk müziğin etkili olduğu zamanlardı. Bizde müziğin önemli temsilcileri olan Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay ve İbrahim Tatlıses dinlerdik. Arabeskin farklı bir etkisi vardı. Her öğrencinin ajandasında mutlaka arabesk müzikle ilgili notu olurdu. Tam zamanını hatırlamadığım bir gündü. Ders başlamış, hocamız konusunu anlatmaya başlamıştı. Hiçbir şeyden habersiz bizlerde onu can kulağıyla dinliyorduk. Ders esnasında okul idarecilerimizin arama yapması efsaneydi. Arama yapıldığında birden sınıfın kapısı açılır içeriye tüm idareciler girerdi. Girer girmez de eller yukarı, sakın kıpırdamayın denilince bir heyecandır sınıfta başlardı. Benim açımdan bu tarz aramalar hiç sorun değildi. Sigara kullanan biri değildim. O yüzden üzerimde okul kurallarına aykırı bir şey çıkmazdı. Sigara kullanan ve o gün sigarasını yanında bulunduran arkadaşlarımın ise sırada kıvrandıklarına şahit olurdum. İşte o meşhur baskınlarda yer alan isimlerden biride Hayrettin Arslan hocamızdı. Yine meşhur baskınlardan biriydi. O gün benim yanımda Ferdi Tayfur’un bir kaseti vardı. Nerden almıştım, niye o gün kaseti okula getirmiştim bilmiyorum. Kaset yanımda ve çantamdaydı. Bu tarz müzik dinlemeyi severdim. Ferdi Tayfur ise favorimdi. Zaman zaman sahaflara uğrar bu tarz kasetlerden satın alırdım. Belki o gün okula gelmeden önce yine sahafa uğramış ve o kaseti almış olabilirim diye düşünüyorum. Hayrettin Arslan hocamız beni aradı. Çok zaman geçmeden çantamda ki kaseti buldu. Bu ne oğlum diye sordu. Hocam yeni aldım, eve götüreceğim desem de kaset elimden uçup gitmişti. Hayrettin hocamız kasetimi aldı. Yalvarmama rağmen vermedi. O an çok üzülmüştüm. Bana göre getirdiğim şey sigara değildi, okula gelmesi yasak olan şey hiç değildi. Ona rağmen niye aldınız diyemedim. Dersten sonra yanına gittim. Hayrettin hocamız beni görünce hayırdır oğlum bir derdin mi var dedi. Yok, hocam dedim. Bu kaset ne o zaman diye ikinci sorusunu sordu. Demek istediğini anlamıştım. Arabesk müzik bizim o dönem bazen bazı şeylerden kaçış yolu bulduğumuz bir alandı. Bense sadece hoşuma gittiği için arabesk müziği dinliyordum. Yoksa o akımın içinde değildim. Hayrettin Arslan hocamıza tam derdimi anlatamadığım içinde kasetimi geri alamadım. Olsun ona hiç kırılmadım, incinmedim zira beni odasında dinlemişti. O bana yeterdi. Değerli hocam anlayışınız için çok teşekkür ederim. Ömrünüz uzun olsun. Ellerinizden öperim. Bir sonraki yazımızda Zakir Gürbüz hocamızla ilgili anımızı sizlerle paylaşmaya çalışacağım.