Asya’nın merkezinde, jeopolitik ve stratejik konumu, tarihî geçmişi, etnik yapısı, kültürü ve yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle birlikte günümüzde refah bir ortamda yaşaması gereken Türk yurdu, Doğu Türkistan.
Gelin görün ki günümüzdeki durum içler acısı. Zalim Çin hükümetinin kanlı ellerinin bulaştığı ve mazlum insanların, insanlıklarının yok sayıldığı bir dönem. Kimi insan, “Bize ne Doğu Türkistan’dan, bize ne oradaki insanlardan, Asya’nın merkezinde yer alan bir ülkeden ibaret sadece.” diyebilir. Bu “Bana ne” diyen insanlar için birkaç cümle açıklama yapmak Türk ve Müslüman olan her insanın yapması gereken bir davranıştır. Ben de kelimelerim yettiğince cevap vermek isterim. İlk önce Türkistan kavramı nedir? onu bilmek lazım gelir. “Türkistan” isminin etimolojik olarak kökeni Farsçaya dayanır. Türklerin yaşadığı yer anlamına gelir. Orta Asya’da Türk dillerini kullanan, çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu yer anlamına da gelir. Doğu Türkistan ise siyasi konum olarak Çin’in kuzeybatısında özerk bir bölgedir. Doğu Türkistan’ı gözümüzde canlandırabilecek kadar tanıdığımıza göre, gelin asıl konumuza dönelim.
Bu topraklara yüz çeviren insanlar doğal olarak bu milletin insanından ayrı bir yerde konumlandırılır. Türk milletine yüz çevirmiş olur ya da bu milletin bir üyesi olmadığını belli etmiş olur. Bu konudan önce orada yaşayanların bir insan olduğunu, o insanların haklarını savunmanın bir görev olduğunu da bilmeyenler hangi konumda sınıflandırılacaktır? İnsan konumunda sınıflandırılmayacağını bilsek bizim için kâfidir. Kısacası Doğu Türkistan, kalbi Türklük ile atan her insanın namusudur. ’’Müslüman, Müslümanın kardeşidir” sözü ile kardeşimiz, kandaşımız olan Milleti yok saymak, umutlarını çöpe atmak bizlere yakışan değildir. Dinmeyen göz yaşlarına umut olmak, acıları ruhumuzda hissetmek bize biçilen kaderin bir parçasıdır. Oradaki annelerimiz, bacılarımız, dedelerimiz, bebeklerimiz gülmeyi unuttu. Hiçbir gün güneş doğmayı bırakır mı? Gülümsemeyi unutmak da öyle bir şey. İnsanın genetiklerinde olan bir gerçek ama gelin görün ki gerçeklerin hor görülüp iyi ve masum insanların elinden alındığı bir coğrafya. Sadece bununla kalmayıp kardeşlerinden destek göremeyen bir halk. Bir kurşun, bir bomba veya başka bir silah insanı öldürmek için yeterli olabilir. Bir insanın yaşamsal fonksiyonunu durdurmak için yeterli bir durum olabilir. İşin kötü tarafı yaşarken ölmektir. Orada zulüm gören insanlar, kardeşlerimiz sadece silahlarla değil, iffetleri ile, kültürleri ile birlikte öldürülüyorlar. En çok yaralayan durum ise kardeşlerinin sessizliğidir. Onları asıl ölüme sürükleyen şey kardeşlerinin derin bir uyku içerisinde olmasıdır. Bir Doğu Türkistanlı kardeşimin haykırışında anlam yüklüyorum bu davaya. ’’Bana babamı, ailemi, adaletimi, haklarımı ve insanlığımı geri ver.” Yürekleri sızlatan bir cümle. Yürekler sızlamasına sızlıyor ama bunu engellemek için ne yapabiliriz onu düşünmek gerekir. Kendimizi bu konuda bilinçlendirmek ilk basamak olarak değerlendirilebilir. Bilinçli olmak, bu konuyu küçük bir mesele olarak görmemek ilk aşamamın kazanımıdır. Bu tabii toplum nezdinde yapılan bir davranış olacağı için oradaki kanlı vahşeti durdurmak için yeterli olmayabilir. Yine de kandaşlarımızın yalnız olmadığını onlara göstermek için büyük bir adımdır. En önemli iş devletlere, o devletleri yöneten hükümetlere düşer. Tabii vicdan sahibi olan her devletin bu konuya dikkat etmesi, çalışma yapması gereklidir. Bizleri üzen ise yeterli bir ölçüde kimsenin ses çıkarmaması. Oradaki asimilasyona, insanlığın katline ses çıkarmamakta gayret içerisindeler sanki. Dünyanın gözleri kalplere, vicdanlara kilit vurmuş, insanlığın yok oluşuna gönlü razı gelmiş gibi bakıyor. O gözlerden olmayalım. Kalplerimiz, vicdanlarımız bu kokuşmuş gözlerin uzağında, zulme ses çıkaran bir yerde olsun.
Türk’ün yurdunda özgürlüğüne vurulan kilidin kırılacağı zaman gelene kadar evimin bahçesinde çiçek açmayacak. Gül koklamayacağım ve gülüşüm her zaman eksik kalacak. Bir tarafım her zaman yaralı ve kendi benliğinden uzak kalacak. Damarlarımda akan kanın daha özgür olacağı günlerin gelmesi dileğiyle.
“ Yığlama yurdum, eğerci bol küninde yok bahar, gelgüsi günlerinde baht yıldızı oynap kalar.” Yazı için Nazım Can Çakmak’a teşekkür ederim.