Erzurum’dan Rusların çekilmelerinden sonra şehirde Ermeni zulmü başlamıştı. Hem Erzurum’un merkezinde hem de ilçelerinin birçoğunda katliamın en vahşi görüntüsü sahnelenmekteydi. Bu vahşetten Hasankale halkı da nasibini almış; kadın, erkek, çocuk demeden Müslüman Türkler vahşice öldürülmekteydi. O yıllarda bu vahşete tanıklık etmiş yüzlerce çocuktan biri de küçük Yusuf’tu. Ermeniler evlerini bastıklarında akşam saatleriydi, karanlık yeni çökmüştü Hasankale’nin üzerine. Ermeniler önce Yusuf’un babasını sonra da annesini ve büyük kardeşini vahşice öldürmüşlerdi. Yusuf saklandığı erzak dolabının arkasından bütün ailesinin yok edilişini donakalmış vaziyette seyrediyordu. Her şeyini yitirmişti ve artık konuşmuyordu hiç kimseyle. Ara sıra kendi kendisiyle karşısında anne babası varmış gibi konuşuyordu.
Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra küçük Yusuf büyümüştü ancak halk arasında deli sıfatıyla anılan birisi olmuştu. Yusuf, artık deli Yusuf olmuştu. 1975-1976 yıllarında ihtiyarlamış olan Yusuf, namıyla yaşamını sürdürmekteydi.
Zamanının çoğunu rahmetli dedem berber Ahmet’in dükkanında geçirirken bir gün dedemin dükkanına bir yüzbaşı gelir, oturur tıraş olur. Dedem hoşsohbet birisidir, birazcık muhabbetten sonra yüzbaşıya geliş sebebini sorar. O da ‘’kurmaylık’’ sınavına katılacağını, dört yıldır deliler gibi ders çalıştığını ve mutlaka kazanacağını söyler. Küçük bir suskunluk yaşanır o anda ve arkada, sandalyede üzerinde uyuklamakta olan Yusuf’un sesi bir tokat gibi çarpar yüzbaşının suratına. Yusuf ona ‘’Yavrum boş yere imtihana girme, kazanamayacaksın.’’ demiştir. Yusuf’un bu sözleriyle hiddetle koltuğundan fırlayan yüzbaşı ‘’Sen ne konuşuyorsun be ihtiyar, sen kimsin!’’ gibi hakaretvari sözler sarf eder. Dedem durumu düzeltmek için Yusuf’un halk arasında ‘’deli’’ lakabıyla anıldığını ama sözlerine de itibar edilmesi gerektiğini ifade etse de yüzbaşı söyleyeceğini söylemiş ve çıkıp gitmiştir dükkandan.
Aradan yaklaşık bir yıl geçmiş ve dedemin dükkanına soluk soluğa o yüzbaşı girmiş, selam sabahtan önce Yusuf’un nerede olduğunu sormuştur telaşla. Dedem onu sakinleştirip biraz sonra geleceğini belirterek beklemesini istemiştir. Yusuf içeriye girdiğinde yüzbaşı içeriye bir komutan girmiş gibi hazırda durur ve eğilir Yusuf’un elini öper, halini hatırını sorar. Yusuf ‘’Evladım hoş geldin ama bu yıl da imtihana girmeyeceksin. Bekleyip seneye imtihana girecek ve kazanıp büyük komutan olacaksın.’’ der.
Yüzbaşının amacı o yıl sınava girip kurmay olmaktır ama Yusuf’u dinlemek zorunda olduğunu da bilmektedir. 1-2 gün Yusuf’un emirleri gibi yanında dolaşır, isteklerini karşılıksız bırakmaz ve kışlasına döner. Kışlasına gider ama gitmeden önce ilçede Yusuf’un her gün yemek yediği bir lokantada Yusuf ile karşılaşır. Dedeme de onun bir yıllık geçim parasını bırakarak ona iyi bakmasını rica eder. Bir yıl sonra yine gelir ve Yusuf’u bulup elini öper. Gitmek için müsaadesinin olup olmadığını sorar. Yusuf konuşurken ellerinin dış yüzeyine bakarak konuşurmuş. Yine ellerine bakar ve der ki ‘’Git oğlum, vakit tamamdır, hayırlı olsun, kazan ve gel.’’ Bir hafta sonra yüzbaşı bu kez sevinçle dalar dedemin dükkanına. Her zamanki köşesinde uyuklayan Yusuf’un elini öper, hazır ol da durarak başını eğer. Yusuf ‘’Evladım hayırlı olsun, demek imtihanda birinci oldun, aferin sana.’’ der. Yüzbaşı bir daha sarılır eline ve öper onu. Helalleşir ve yine ihtiyacını görsün diye bir miktar para bırakır dedeme. Giderken Yusuf için ‘’deli’’ diyen insanlara acıdığını, onun gerçek bir ‘’veli’’ olduğunu ve İzmir’de gezerken de Ankara’da sınava girerken de onu gördüğünü söyler dedeme.
Aslında bu, Yusuf’un hikayelerinden yalnızca birisidir bize aktarılan fakat artık Hasankale halkı onun sıradan bir insan olmadığını, hele hele ‘’deli’’ hiç olmadığını, gerçekte ‘’veli’’ olduğunu anlamış ve öldüğünde mezar taşına şu ibareyi nakşetmişlerdir.
‘’Deli Yusuf,
Deli değil.
Veli Yusuf,
Gül Yusuf.’’ Ruhu şad olsun...
Şeymanur Buyacıya bu hikayenin ortaya çıkarılması da verdiği destek nedeniyle teşekkür ederim.