Her felaket elbette sadece ihmaller sonucu yaşanmıyor. Ancak yapılan bir araştırmada; heyelan, çığ ve yangın gibi bir çok olayın altından ihmal ve denetimsizlik olduğu ortaya çıkmış!
Az gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 80 civarında yaşanırken, gelişmiş ve gelişmekke olan ülkelerde oran yüzde 15 civarlarında seyretmiş. Türkiye’yi merak ediyorsanız yüzde 65...
Rakamlara bakarsak durumumuz pek iç açıcı değil. Yasalar kısmen yeterli ancak yaptırımlarda sıkıntı var. Ya yeterince denetlenmiyor ya da bazı durumlar ‘bir şey olmaz’ denilerek göz ardı ediliyor. Sonrası ise malum; ya candan yada maldan oluyoruz!
***
AFAD tarafından hazırlanan İl Afet Risk Azaltma Planları (İRAP), esasınında ciddi bir yol gösterici.
Erzurum İl Afet Risk Azaltma Planı; Birleşmiş Milletler’in Afete Dirençli Şehirler Kampanyası, Afet Risk Azaltma Çerçevesi, Öncelikleri ve Hedefleri, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Birleşmiş Milletler Paris İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi doğrultusunda, İçişleri Bakanlığının genelgesi kapsamında hazırlanmış.
Tüm ilçelerde çığ, sel, heyelan ve bir çok afete maruz kalacak bölgeler haritalarla net bir şekilde ortaya konmuş. Alınması gereken tedbirler açık açık yazılmış.
Merak ediyorum; bu raporu kaç kamu kurumu dikkate almış ve sorumluluğunu yerine getirmiş?
Ya da şöyle sorayım; İRAP’ı kimler takip ediyor?
***
Çok değil, daha bu kış Palandöken’de kampa giren sporculardan Emre Yazgan, hiçbir uyarı levhası olmadığı için antrenman yaptığı çığ bölgesinde gelen karın altında kalarak hayatını kaybetmişti. Bölgedeki tehlike İRAP’ta yer almasına rağmen önlem alınmamıştı!
Geçtiğimiz ay Uzundere İlçesine bağlı Çağlayan Mahallesinde meydana gelen heyelanda onlarca ev hasar gördü. Neyse ki hiç kimsenin burnu kanamadı. Gelin görün ki bu bölgenin heyelanlı olduğu, hem yerel halk hem de yöneticiler tarafından biliniyordu. Kaldı ki AFAD hazırladığı raporda harita üzerinden açıkça bölgede yaşanacakları aktarmıştı.
Buna rağmen mahallede bulunan evlerin neredeyse tamamı tapusuz ve ruhsatsız. Bellki ki göz yumulmuş. Hatta bir süre önce mahalleliye meyve ağacı fidanları dağıtılmış. Yani daha fazla yerleşmeleri için teşvik edilmiş. Mahallenin bahçelerine elektrik gitmiş, su verilmiş...
Bugün ortaya çıkan tablo ise vahim!
Devlet köylüyü çıkarsa yer gösterecek, ev yapacak bir maliyet. Bahçelerindeki her bir meyve ağacının taşınması veya yenisini yerine koymaları bir maliyet.Dünyanın gözdelerinden biri olan Tortum Şelalesi’nin yatağının iyileştirilmesi ve heyelandan kurtarılması ayrı ve ciddi bir maliyet.
Bu işin faturasını belli ki yine millet ve devlet ödeyecek! Peki, bu insanların orada yaşamasına, kök salmasına göz yumanlara ne yapılacak?
***
Düşünün dünyanın en meşhur taşına sahip olacaksınız. Coğrafi İşaret Tescilli Oltu taşından yapılan tespihleri, takıları bugün ciddi rakamlara satacaksınız. Ama bu taşın nasıl çıkarıldığı denetim altında olmayacak!
Bir tane lisanslı maden ocağı bulunmayacak. 4 kişi bir araya gelip, derme çatma ocaklarda bu taşı çıkaracak, gelir elde edecek ama devlete vergi vermeyecek. On yıllardır devam eden bu sisteme de hiç kimse ses çıkarmayacak!
Ne zaman toplum bu işi öğreniyor?
O derme çatma ocakta meydana gelen göçükte üç kişi hayatını kaybedince!
Devletin üst kademesi bu durumu bilmediği için peşi sıra açıklama yapıyor. Olayın tüm yönü ile soruşturulduğunu, sorumluların bulunacağını beyan ediyor.
Şimdi bu işte sorumlu kim?
Ekmeğinin peşinde koşan o dört kişi mi? Yoksa koca bir ilçede yıllardır bu ilkelliği göremeyen sorumluluk koltuğunda oturanlar mı?
***
Bu yalnızca Erzurum’da mı böyle? Elbette hayır, denetimsizlik her yerde!
Yasa var ama uygulamada eksiklikler mevcut. Bugün göz yumulan her olay, yarın büyük bir faciayla önümüze geliyor.
Kartalkaya, İliç, Soma, Oltu farketmiyor...
Hepsinde aynı hikaye aynı nakarat!
Sorumlular bulunacak, hesabı sorulacak…