İstanbul’da kaç park, kaç meydan var; kaçının adını bilirsiniz?
Hoş, 2013 yazından beri artık en azından birinin adını hepimiz ezbere biliyoruz: Gezi parkı…
Ve tabii Taksim…
Biri park, diğeri meydan…
Ya diğerleri?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi verilerine göre 818 orta veya orta üzeri büyüklükte park ve meydan yani...
Yıldız Parkı, Emirgân, Gülhane...
Kaç tane daha sayarız?
★★
2010’da ilk reaksiyonlarını izlediğimiz ‘Arap Baharı’ yaşanmadan önce “Mısır’ın ünlü meydanlarını sayın!” deseler herhalde ne Tahrir’in ne de Adeviye’nin adını anabilirdik.
2011’de piramitlerden bile daha ünlü oluvermişti o iki meydan.
★★
Tiananmen’i Arapa Baharından biraz daha önce, 1989’da tankın önüne dikilen cesur Çinli gençle özdeşleştirenimiz ve Çin’deki tüm meydanlardan önce onun adını öğrenenimiz çoktur.
★★
Benim kuşağım için Kızıl Meydan, önce Sovyetler Birliği’nin askeri gövde gösterileriyle özdeş ve casus filmlerinin vazgeçilmez dekoru olan ürkütücü bir yerdi. Sonra demir perde yıkıldı, 73 bin metre karelik alanıyla dünyanın en büyük meydanlarından biri olan Kızıl Meydan, turistlerin uğrak yeri oldu. İnsanlar artık oraya devrimci gövde gösterilerine katılmak için değil, romantik Kremlin fonuyla fotoğraf çektirebilmek için gidiyorlar.
★★
Dünya sanıldığından büyük, elbette meydanların da dahası var:
Paris’te adını Yunan mitolojisindeki cennet Elysion’dan alan Champs-Elysees (Şanzelize) bulvarı ve onun başlangıç noktasındaki Concorde meydanı, hala bütün ulusal başarıların kutlandığı bir şölen alanı…
1998’de Brezilya’yı 3-0 yenerek Dünya Kupası kazanan Fransa futbol milli takımının takımın kaptanı Zidané, kupayı Concorde’da Fransızların zafer çığlıkları eşliğinde kaldırmıştı.
Stadyumdaki seremoniden çok daha görkemliydi o gösteri.
★★
Londra’daki en görkemli meydan, adını İngilizlerin İspanyol-Fransız ittifak donanmasını -bir başka deyişle Napoleon’un Britanya adasını işgal emelini- alt ettiği Trafalgar savaşından alır…
1966’da Federal Almanya’yı 4-2 mağlup eden İngiltere milli takımının stadyumdaki klasik seremoniden sonra kupayı İngilizler huzurunda kaldırmak için tercih ettiği yer de...
Tabii ki Trafalgar’dır.
★★
Times Square ya da Türkçesiyle Times meydanı, gökdelenler kenti New Yorklular için her şeyden çok yılbaşını simgeler; çünkü 1904’ten beri her yılbaşında meydan, dünyanın en iddialı havai fişek gösterisine orası sahne olur…
★★
Roma-Vatikan’daki San Pietro meydanı, 17. Yüzyıldan beri korunmuş orijinal yapısıyla Hıristiyan hacılara tam anlamıyla zamanda yolculuk yaptırırken Berlin’in Alexanderplatz’ını çevreleyen gotik yapıların meydandakilere hissettirdiği duygu bundan pek farklı değildir.
★★
Biraz da kendimize, daha doğrusu ‘kentimize’ bakalım:
70’ler kuşağı ve yani biz, 80’li yıllar boyunca lisede okurken Erzurum Havuzbaşı meydanı, Parislilerin Şanzelize’si gibi milli bayramlarla özdeşleşmiş bir yerdi. Meydandaki kongre rölyefine 12 Mart’ta kar yağmış olurdu ve 30 Ağustos’ta eni konu toza bulanmış olurdu aynı rölyef.
Rahmetli Başkanımız Necati Güllülü döneminde Belediye işçileri az mı uğraşırdı o sanat yapıtına yeni ve en temiz cildi geçirmek için…
★★
Erzurum’daki bir başka meydan, Yakutiye ise yüreğine konmuş görkemli medresenin telkin ettiği ağırbaşlılıkla ve daha çok ‘her akşam yinelenen ahbap-mahbup veya aşık-maşuk buluşmalarıyla’ güzelleşirdi.
Ama bir gün, liseyi bitirdikten herhalde altı yedi yıl sonra, Yakutiye meydanının Lalapaşa Camii’ne değen ucunda bir şehidin cenaze namazına katıldım. Meydanın çok başka bir yüzüne tanık oldum o gün. Birikmiş ve paylaşıldıkça çoğalmış öfkenin en suskun ama en gergin yüzüydü karşımdaki.
Huzuru alt üst eden bir patlama gibiydi...
★★
Tarihle, estetikle, güzellikle özdeşleşen ve bazen de öfkeyle, itirazla, demokrasi arayışıyla gündeme gelen meydanlar, kentlerin ve kalabalıkların ruhunu kuşkusuz en iyi ifade eden mekânlardır.
Trajedi bu ya bazen desteklediğiniz görüşün taraftarları bazen de hazetmediğiniz -veya hazmedemediğiniz- bir ideolojinin savunucuları o meydanları doldurur.
Olacak, ne yaparsın?
Hayat böyle geldi, böyle gidiyor!
Fakat yine de burada azıcık duralım; durumu ‘trajedi’ olarak nitelemek belki de haksızlık; insan haklarının, düşünce özgürlüğünün, demokrasinin ve demokrasiye sahip çıkan kentlerin ortak güzelliğidir meydanlar...
Geri kalmış, hukukun işlemediği ülkelerde bu kültüre ve kentsoylu mimari detaya kolay kolay rastlayamazsınız.
İyisiyle kötüsüyle medeniyetler ve onları simgeleyen ünlü meydanları bir yana, demokrasinin güzelliğinin farkına varabilmek için bizi biz yapan çok temel, çok kadîm iki değeri, “hoşgörüyü ve tahammül bilincini” hiç yitirmememiz gerekiyor.
O ikisi, en büyük meydanımızdaki en büyük anıtlar gibidir bizde.