Algılarımız gerçekten çok tuhaf çalışıyor.
Mesela herhangi bir üniversitede araştırma görevlisi ünvanıyla çalışan ve şu anda da hasbelkader bu yazıya göz atan biri varsa, başlığı görür görmez ‘Dur bakalım, bizimle ilgili ne söyleniyor; maaş zammı mı, kadro tahsisi mi, nedir?’ demiştir.
İhtimal tabii.
Ama hayal kırıklığına uğratacağım bütün araştırma görevlilerinden özür diliyorum; kafamın içindeki ‘araştırma görevliliği’ o türden bir işle, akademik bir misyonla, ünvanla falan ilgili değil.
Bu başka!
Psikiyatriyle ilgili biraz:
Analitik psikolojinin kurucusu sayılan İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung (1875-1961) “Hayat gerçekten kırk yaşında başlar. O zamana kadar sadece araştırma yaparız” diyor.
Araştırma yapmak...
Araştırma görevlisi gibi yani...
O düzeyde, o disiplini, o titizliği gerektiren bir iş.
Sahi gerçekte nedir bir araştırma görevlisinin işi. Akademik alanda birşeylerin araştırıldığı muhakkak; elde edilen bulgular ve dolayısıyla ürünler ve öneriler de değerlidir ama niye Times Higher Education (THE) Dünya Üniversiteleri 2024 Sıralamasında ilk 500’de sadece 3 Türk üniversitesi; Koç Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi yer alıyor? Diğer 196 üniversitemiz nerede?
Bilkent mesela ya da Boğaziçi Üniversitesi, gerileme içinde mi? Ne oluyor? Oralardaki araştırmacılar, akademisyenler, bu durumu nasıl açıklıyor mesela?
(Haber www.akare.com.tr’den)
★★
Jung’dan girdik THE’dan çıktık; kanıksanmış çarpıklıklar cangılında kaybolmadan yine şu araştırma görevlisi sorunsalına dönelim:
YÖK’ün resmi internet sitesinde yer alan 30 Nisan 2023 tarihli bir dipnota göre Türkiye’de 129’u devlete ait, 70’i vakıf teşekkülü olmak üzere toplam 199 üniversite var. O üniversitelerde görevli toplam 184 bin 566 akademisyenin; 34.280'i profesör, 22.462'si doçent, 44.216'sı doktor öğretim üyesi, 37.039'u öğretim görevlisi ve 46.569'u araştırma görevlisi.
Çok mu, yoksa yetersiz mi?
Bence sadece: Vay canına!
Sayılar güzel fakat sonuçlar gerçekten ‘araştırmaya değer’. Önyargılı olmayalım.
★★
Başlarda bir yerde yaklaşık haliyle şöyle bir şey demiştim: ‘insanın içinde var olan ve çevresinde olup biteni anlamlandıran o varsayımsal algılama makinası, gerçekten çok şaşırtıcı hatta neredeyse anlaşılmaz biçimde çalışıyor’. Tuhaf işte...
Koşullar yüzde yüz aynı olsa bile her durum ve olaya, hep aynı tepkiyi vermiyoruz. Çelişik ya da açıklanmaya muhtaç olan şey işte bu. Bir biçimde iyiyi kötü, kötüyü ise iyi gördüğümüz; sonra kendi sanrılarımızı gerçeğin yerine koyduğumuz, ‘Mutlaka öyledir!’ diye yanlışta ısrar ettiğimiz, bazen aptalca inatlaştığımız oluyor.
Günde kaç kere hem de...
Aptal olduğumuzdan değil elbette, insan olduğumuzdan.
Araştırmayı çok sevmediğimizden belki de...
★★
İzninizle, Jung’la bitirelim:
O, çok büyük oranda haklı bence; kırkından önce insan doktor, doçent, profesör olamıyor. Olsa olsa araştırma görevlisi olabiliyor. Bu kötü bir şey değil; kalbi pır pır, heyecan dolu o genç kardeşlerimizin. Güzel bir çağ. Harika bir ünvan.
Sonrası başka ama...
En azından kendim için söyleyebiliyorum: Hayatım aslında kırkımda başladı. İyiyi-kötüyü, eksiği-fazlayı, gerçeği-kurguyu, kalıcı olanı-geçici olanı, bana ait olanla olmayanı ancak şimdi doğru ayırt edebiliyorum.
Ama bu bilgiyi kaç yıl kullanabileceğim, bilmiyorum!
refah, huzur içinde yaşatmaktır. Bakınız, Apple'yi , 8.200 milyarlık dünyada, 3.5 milyar insan kullanıyor. Adamlar şimdi de Apple'nin yeni versiyonunu üretiyorlar. Allah (C.C.), Necm 39'da " herkese çalıştığının karşılığı vardır" buyurarak, çalışmayı, üremeyi, insanlığa hizmet etmeyi emrediyor. Adamlar, helal olsun çok çalışıp üretip yenisini daha yenisini bulup satıyorlar. Önlerinde saygı ile eğiliyorum. Eğer onlar böyle çalışıp insanların kullandığı, hayatı kolaylaştırdığı bu teknolojiyi bulmasalardı ne olurdu bu insanlık?. Bu teknolojide bizim üniversitelerin neden yerleri yok ?. G.Kore öğrencilerine ta ilkokuldan başlamak üzere " önce G.Kore devletine, sonra da insanlığa hizmet için çalışacaksınız" öğüdünü veriyor. Ne ali bir düşünce, helal olsun. Takdir ediyorum. Sayın Yazar Kardeşim, bu konuda,yazılacak, söylenecek o kadar çok şey var ki,ama biz muhtasar kıldık. Hakkını helal et, selam ve saygılarımla, hoşça kal, Allah'a emanet olunuz.
KDV'si yüksek bir teknolojik eserimiz yok. Ülke olarak bir markamız neden yok? Bu markaları üniversiteler üretir, neden gece, gündüz çalışıp üretmiyorlar, neden,neden,neden?. Bir prof,temmuzda 120 bin, bir doç. 70 bin ₺ maaş alacak. Ülke halkının aç, susuz, perişan, enflasyon girdabında inim inim inlerken, bunlar bu dolgun maaşları alıp, lüks giyim, kuşam, lüks yeme, içme,lüks araba, lüks telefonlarla, debdebe, şatafat, şaşaa içinde, kendilerini halktan soyutlayıp saltanat sü PMrerlerken neden çalışıp teknoloji üretemiyorlar, neden, neden ?. Bünyelerinde milyarlık laboratuarlar, teknoparklar var neden üretip satmıyorlar, ilkokullar gibi el açıp devletten para istiyorlar, neden,neden ?. Tıp ve diş hekimliği hariç diğerlerinin bir başarısı yok. Üniversite sadece akademik bilgilerin verildiği yer değildir. Bunu ilkokul, ortaokul, liseler de yapıyor. Üniversitenin asli görevi, bilimi teknolojiye dönüştürüp teknoloji üretmek devletin bunu satıp bütçesine koyup halkına harcayıp milletini
şeriatçı, ülkücü, Atatürkçü idi. Hep böyle aldılar. Halbuki üniversitede bu ölçüler olmaz. Gelişmiş, çağdaş, modern ülkelerde ölçü; post doktor ve proje asistanlılığıdır. Adamlar alacakları adamın tüm çalışmalarına bakıp öyle alıyorlar. Onlarda torpil, tavassut, adam kayırma yoktur, onun için başarılılar ve çok üretip çok satıp zenginler. Bir zaman, prof. Eser Karakaş Hocamız, bir makale yazmıştı, İÜ, iktisat fakültesinde, dekan Toktamış Ateş idi, " akraba fakültesi" demişti, 46 öğretim üyesi ana,baba, oğul,gelin,damat, kız aynı soyadlı ve akraba idiler. Şimdi sen bilgiyi, liyakati, çalışmayı, performansı rafa kaldırıp yukarıda saydığım ölçülere göre adam alırsan nasıl başarı beklersin?. Zaten başarı da yok. Sayın Cumhurbaşkanımız, haklı olarak her akademik öğretim yılı açılışlarında " neden ilk beşyüzde yoksunuz" diye müşteki değil mi ?. Bizde önce iş,sonra para geliyor,ama Harwar'da, Stanford'da, Oxford 'da önce bilim, bilişim, üretim ve para geliyor. Onun içindir ki ürettiğimiz
Sayın Yazar, konunun başlığı, sevgili Türk üniversiteleri, olmalıydı. Bugün, dünyanın başarılı üniversiteleri sıralamalarına bakıldığında, Türk üniversiteleri, 2017 yılından beri, dünyanın başarılı ilk beşyüz üniversiteleri içerisinde yoklar. ODTÜ'nün, yayımladığı Urap raporunda, Hacettepe üniversitesi, 632., ODTÜ 756., Boğaziçi üniversitesi 756. sıradalsr. AÜ, ilk binde bile yok. Bu raporda, bilimsel makale, atıf sayısı, bilimsel çalışmalar yetersiz diyor. Neden, çalışıp kendilerini yenileyip üretemiyorlar. Halbuki üniversite, bilimin üretildiği yerdir. Teknolojiye dönüşmeyen bilimin önemi ve değeri yoktur . Bunlarda da bu yok. Bugüne kadar, Nobel ödülü alan bir akademisyen yok. 1979' da Pakistanlı,Abdusselam, Pakistan'dan, nükleer fizikte, Mısırlı, Ahmet'in Nevfel, Mısır'da kimyada Nobel ödülü aldılar. Bizde neden yok. İmkanlar, Mısır'dan kötü mü, hayır onlar çalıştılar aldılar,bunlar yatıyorlar. Daha düne kadar, üniversiteye akademisyen girişlerinde ölçü; tarikatçı,cemaatçı,