Geçtiğimiz pazar bütün bir günü Prof. Dr. Canan Karatay’ı anlamak için harcadım. Evet ‘anlamak’!
Beceremedim tabii. Boğazıma söz geçiremedim diyeyim.
Daha doğrusu Canan hanımı anlamasına anladım da söylediklerini içselleştirip uygulamak konusunda bir adım bile atamadım.
Neyse ki kırk yıllık arkadaşım Mustafa’m var, imdadıma yetişti. İçinden çıkamadığım, çıkamadıkça da kendime soğuduğum bu konuyu başka bir mecraya, mizahın tatlı iklimine çekti. Telefonda ‘Ne yapıyorsun?’ diye sordu, ‘Canan Karatay’ı izliyorum’ dedim. Sağolsun, bana gözümden yaş gelinceye kadar güldüğüm bir hafta sonu iletisi gönderdi.
Sizinle paylaşacağım.
Ama lütfen bu yazıyı, ‘ileri seviyede mizah içerdiğini’ aklınızdan çıkarmadan okuyun ve sakın İstanbullu bir dürümcünün biz azıcık gülümseyelim diye tabela yapıp duvarına astığı önerileri kendi diyetinizde uygulamaya kalkışmayın:
“Şişli de bir dürümcünün duvarında asılıymış şu yazı:
· Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir.
Gaye; eskiden bir koyunu, tek oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden fedakâr Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitnes ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve necip Türk ırkını Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.
· İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?
· İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolesterol yaptığı palavradır. Kolesterol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur. Sakın bu oyuna düşmeyin!
· Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.
· Ayrıca kör olası dış mihraklar, bizim kızlarımıza; kebap, soğan, çiğ köfte vb. lezzetlerden hazeden, üstüne bardak bardak acılı şalgam suyu içen yiğitlerimize ‘hanzo, kıro’ gibi galiz sıfatlar takmayı öğretmişlerdir. Bu kültürel imha değil de nedir?
· Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan ve adına ‘Çin mutfağı’ denilen şey, esasen yoktur! Bu sözde mutfak, acayip zerzevat ile acayip mahlukatın, wog adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yedirilmesinden ibaret bir hokkabazlıktır.
Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir!
Ve asla unutmayın:
Su uyur, düşman uyumaz!”
★★
Hem kalp (kardiyoloji) hem de iç hastalıkları (dahiliye) uzmanıymış Profesör Doktor Canan Karatay. Dikkat edin, çift ihtisas yapmış.
Ben, şahsen bilmiyordum, yeni öğrendim. Siz biliyor muydunuz?
Ve fakat hangi ihtisası yapmış olursa olsun, bizim iyiliğimizi düşündüğü, doğru şeyler söylediği ve sesini toplumun derin katmanlarına ulaştırmak için dövündüğü muhakkak.
Öyleyse özet ve sonuç şu:
Sıcak yaz ve uzun tatil birleşince mutfakta ipin ucunu kaçırmak da olağanlaşıyor. Bu durumda siz Şişli’deki o muzip dürümcünün söylediklerini ciddiye almayın, sadece gülümseyin ve illa ikisinden birinin sözünü dinleyecekseniz Canan hocayı dinleyin derim.
Ne diyordu o?
‘Yeni bir şey demiyorum ki… Ben atalarımızın size asırlardır söylediklerini bir kere daha söylüyorum!’
Haksız mı peki?
*: Savaşkan İlmak’ın Pusula yazıları arşivinden