Pusula’da yayımlanan yazılarımı okuyan üniversiteli bir okurum gönderdiği e-posta ile bana demiş ki: ‘Ne kadar huzurlu bir adamsınız, size imreniyorum ama nasıl bu kadar pozitif olduğunuzu da doğrusu anlayamıyorum’.
Görüntülerimiz yok, yazışıyoruz sadece. Ve bu bir soru mu, yoksa bir yorum mu, epey düşündüm. Bu sözüne karşılık nasıl acı acı gülümsediğimi görse herhalde şunu sorardı:
“Ne o, yoksa öyle değil misiniz?”
Hem çok huzurlu hem de içi içini kemiren; hem karar kılmış hem de kararsızlık içinde debelenen; hem hayatın sırrına vâkıf olduğunu hisseden hem de korkunç bilgisizliği içinde kendi kendini tüketen biriyim ben.
Türk standartlarına uygun, oldukça ‘normal’ biriyim başka bir deyişle.
★★
Herkes farkında mıdır, bilmem ama...
Ben, dünyanın en güzel ülkesinde yaşadığımın gayet iyi farkındayım. En başta bu ‘farkındalıktan’ ötürü çok huzurluyum.
Gökyüzünden doruklara dökülmüş elmas kırıkları ve kıyıları dolduran altın tozu benim.
Kar ve kum...
Dilediğim kadarını bavuluma doldurup evime götürebilirim; kimse sormaz herhalde.
Yollar, otobüsler, trenler; bu ülkede bir yerden başka bir yere giden bütün koltuklar benim.
Belki de öyle değildir ama ben hep öyle hissederim.
Çünkü bu ülke benim!
Ve dünyanın en iyi yürekli insanları benim yurttaşlarım!
Bu ülkeyi benimle paylaşanlar, kendi çocuklarının geleceği için aç kalmayı da ölümü de kolayca göze alabiliyorlar.
Başka ulusların mazlum çocukları için de aynı çabuklukla efkârlanıp ağlayabiliyorlar...
Ekmeklerinin yarısını onlar için bölebiliyorlar...
“Devlete zeval gelmesin, yeter!”
Rastladığınız birkaç kötüye aldanıp da bunların tersini mi düşünüyorsunuz siz?
Etmeyin!..
★★
Kötü hikayeler, herkesin hayatında vardır.
Ben, her şeye rağmen kendimi huzurlu hissediyorum, olumlu düşünüyorum:
Çocuğunu okuttuğum, bildiğim en önemli şeyleri çocuğuna eksiksiz öğrettiğim ama buna karşılık eşimin ve benim 20 yılda biriktirdiklerimize entrikayla el koyan, borcunu ödememek için yıllarca entrikalar çeviren bir sözde müteahhite ve onun iş ortağı karısına ve karşımda yalancı şahit yaptığı evladına rağmen ben, ne hayata ne ülkeme ne de insanlara küsüyorum. Hele öğrencilerime asla!
O sözde müteahhidin (müteahhit: ahdeden, söz veren demekmiş) işte o sahtekârın ticari uyanıklıkla gasp ettiği ev, sahip olsaydım bana kalmayacaktı, ona da kalmayacak. Elbette ki el konulan çocuklarımın rızkı, geleceği; onlara bırakabileceğim belki yegâne maddi mirastı.
İşte bu haldeyken ben çocuklarımın rızkına el koyan karı-kocanın, kendi çocuklarına maddisini bilemem artık; ama nasıl bir ‘manevi miras’ bırakacaklarını çok merak ediyorum. Muhtemelen Erzurum’da dendiği gibi ‘sıçandan doğan, dağarcık kesecektir’, çok yazık!
Öfkelenip haksızlık ettiğimi düşünüyor olabilirsiniz; durun! 20 yıllık emeğin çalınmasından söz ediyorum; bu basit bir hesap mı?
Şimdi 53 yaşındayım ve 20 yıl, benim ömrümün neredeyse yarısı...
Meslek hayatımın da büyük kısmı...
★★
Yine de bu olay, hukuka, adalet sistemimnizin işleyişine ve hızına güvenimi bana sorgulatsa da hani; o güveni hepten sarsabilecek çapta bir olay değil; çünkü kendi ‘taahhütü’ ile ters düşen bir ‘müteahhit’, annemin-babamın ve hayatın evvelce bana öğrettiği erdemleri, ahlakı, kanunu, nizamı unutturabilecek ağırlığa erişemedi, erişemez de...
O adama, karısına ve hikâyeden haberdar oldukları için de artık birer yetişkin olan çocuklarına sadece acıyorum, başka da bir şey hissetmiyorum.
Hiçbir şey değiller aslında benim gözümde.
Üstelik sadece onlar da değil...
Her gün sokaklarda omzuma çarpa çarpa geçen o türden bir yığın gafile, kıymet bilmeze, hoyrata, zorbaya, üç kâğıtçıya, dolandırıcıya, katile, sapığa rağmen hayata bağlıyım ve çok şükür huzurluyum.
Onun için de ben, sıradan bir hikayenin mutlu kahramanıyım...
★★
Sizin hayatınızda da belki olumsuz zamanlar ve aşağılık, berbat figürler vardır. İllaki vardır...
Ama...
Bir de ‘bu dünyanın ötesi var’ değil mi!
İşte orada tecelli edecek hızlı ve kusursuz, saptırılamaz ve aldatılamaz adalete güvenmek, tevekkül içinde o günü beklemek benim en büyük huzur kaynağım.
Allaha inanmıyor olsaydım da yolun sonundaki adalete inanırdım mutlaka. Doğa çünkü; adalet üzerine dönüyor, insanlardan ve siyasetten bağımsız olarak!
Dünya zâhirinde adalet ararken yıllarını heder eden birçok yurttaşım gibi, benim de son sığınağım bu hakikat, bu umut...
★★
Ve yani sevgili üniversiteli dostum...
Üç gün önce yeni yaşına merhaba demiş bu yazar, bu şair, bu öğretmen, bu adam...
Ben yani...
Senin söylediğin söze acı acı gülsem de... Sen bunu göremesen de bil ki senin hissettiğin şey doğrudur!
Hikayem oldukça uzun, fazlaca derin ve bir hayli de karmaşık.
Ama çok sıradan bir hikaye...
Herkesinki gibi...
Böyleyken evet; senin hissettiğin kadar, hatta daha da huzurlu bir adamım ben... İçimi kemiren kayıpların, acıların, sorunların, yanılgıların ve açmazların etkisiyle kıvranıyor olsam da... İç çatışmalarımın tümü birleşip önüme Palandöken gibi yığılsa da...
Biliyorum, onlar aslında hayatıma giren ufacık şeyler.
İnandığım şeyler ve umudum ise onların bileşkesinden bin kat daha güçlü.
Bu yüzden işte mutlu-mesut bir adamım ben. Umutluyum. Pes etmeyenim, diz çökmeyenim, yenilmezim, yok edilemezim, her baharda yeniden dirilenim ben...
Ülkemin bütün insanları gibiyim özetle.
Senden farkım yok yani...
yıllardır yoksulluk sınırının altında, şimdi de 18.969 ₺ olan, açlık sınırının birazcık üzerinde maaş alarak adaletsizlik gelir dağılımı yüzünden, zar zor yaşamaya çalışıyoruz. Bu mu güzel olmak ?. Yazılacak çok hem de çok şey var da biz muhtasar kıldık. Üniversiteye giren öğrencilerim hep prof. oldular. Yargıda, TSK' da,emniyette, sağlıkta hemen her sahada, bu 36 yılda, onbine yakın öğrencim geldi geçti. Hepsini de vatanını seven, milli, manevi değerlerine bağlı olarak yetiştirdim. Mutluyum. Ama, ama, ama........ !. Artık siz anlayınız. Sadi " mahiyetindeki halkı sıkıntı çeken padişaha, tatlı uyku haramdır" buyuruyor. İşte bu ülkede sıkıntı, sıkıntılar hem de ne sıkıntılar çekiyor bu vatandaş. Dünyanın en pahalı, enflasyonda dünya 5.si, bu güzel ülkede, halk inim inim inliyor. Mesela geçen yıl bir hisse kurbana 8000 ₺ verdim, bu yıl, bir hisse 16000₺. İlk defa kurban kesemeyeceğim. Bunun vebali beni ve benim gibileri bu hâle getirenlerin üzerine olsun. Selamlar. Hoşça kalınız.
Sayın Yazar, uğradığınız haksızlığa üzüldüm. Çünkü, ben de buna benzer bir haksızlığa uğradım. Yüzde yüz haklı olduğum konuda, adalet haktan, haklıdan yana değil, kuvvetli ve güçten yana tecelli etti, çok sıkıntı çektim, ama o zalim yıllarca elini, kolunu sallayıp dolandı. Bu yüzden ben " bu ülkede hukuk yok, adalete güvenmiyorum " diyorum. Halbuki ülkelerin temeli adalete dayanır. Adaletin olmadığı ülkede, o ülke, ülke olmaktan çıkmıştır, hayat zor geçer . Ama yazınızda, dünyanın en güzel ülkesi de... demişsiniz. Evet bu ülke, bir zamanlar dediğiniz gibiydi. Ama duygusallığı bırakıp gerçek gözle bakarsanız, öyle olmadığını görürsünüz. O zamanlar kenndi kendisine yeten ülkenin yerinde şimdi yeller estiğine şahidiz. Yazacaklarım çok uzun bir liste oluşturacağı için, yazmayacağım. Fakat, bu ülkede emeğinin karşılığını alamayan,16 milyon insan açlık sınırının, benim gibi, bu devlet-i aliyye, 36 yıl hizmet etmiş, binlerce insan yetiştirmiş, emekli lise branş öğretmeni ve 53 milyon insan