Sosyal medya inanılmaz bir alan, elbette doğru kullananlar için...
Gazeteci arkadaşım Salih Tekin’in sosyal medyasından sonbahar fotoğrafı altına yazdığı hikaye, son yıllarda hemen her alanda yaşanan deformasyonun özeti gibi.
İşte Tekin’in paylaştığı çınar hikayesi…
Günlerden bir gün, ulu bir çınar ağacının yanında bir kabak filizlenir. Zaman geçtikçe kabak, yağmurun da etkisi ile müthiş bir hızla büyür. Neredeyse çınar ağacı ile aynı boya geldiğinde ona sorar:
Hey çınar, sen kaç yılda bu boya geldin?
Elli yılda, der çınar.
Elli mi, diye güler kabak. Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
Doğru, der çınar.
Zaman geçer ve sonbahar gelir. İlk rüzgarlarla beraber kabak üşümeye, yapraklarını dökmeye ve bükülerek aşağı doğru inmeye başlar. Endişeyle çınara danışır:
Neler oluyor bana çınar?
“Telaşlanma, yalnızca ölüyorsun” der çınar
Neden?
Benim elli yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
“Günümüzde kabak olmak için çabalayanlar hayli çok. Bu hikayeden ders alırlar belki diye paylaştım” notunu düşmüş sevgili Salih.
Haksız mı?
Bakın çevrenize üç günde büyüyüp çınar ağaçlarına kafa tutan nice kabaklar var.
Dışları parlak içleri çürük bu kabaklar, kendilerini öylesine kudretli sanıyorlar ki çınarın gölgesinde büyüdüklerini bile göremiyorlar.
Esasen kabağı da severim ama mevsimseldir. Yazın büyür kışın ölür.
Oysa çınar öylemi her yıl kök salar toprağına, onlarca yıl edasıyla salınır her mevsim. İnsana gölge, toprağa havaya nefes olur. Bir gün kabak olunur da çınar olmak, çınar kalmak zordur…
Bende fazla kabak tadı vermeyeyim…
Anlayana güzel hikaye…
Ders alınacak bir hikaye.... Bir çok kişinin bunu okuması lazım.. Ne oldum delisi olan , bir anda füze gibi yükselen, haksızlıkla bir yerlere gelenler .. Derken , nasıl çıkıyorsan , öyle iniyorsun merdivenleri..