Düşününce anlıyoruz ki ‘Cumhuriyet, ölümün beri tarafındaki en önemli fazilet kaynaklarından biri; tek başına her şey değil tabii ama demokrasi eşliğinde çok şey o’…
Gözlemleyince anlıyoruz ki ‘Cumhuriyet, hâlâ anlaşılamamış, hâlâ tartışılan ve bizde içi hâlâ, onca yazılana, çizilene, konuşulana rağmen tam olarak ya da herkesçe doldurulamamış bir olgu, bir tartışma konusu...
Hani deyim yerindeyse ‘okuma gözlüğümüzü takıp biraz daha yakından bakınca’ da anlayabiliyoruz ki ‘cumhuriyet, kültürümüsdeki radikal kırılmaları ve onlardan doğan derin polemikleri de içeren bir kavşak, bir yol ağzı; ama her halükârda bir ‘son kale’...
Cumhuriyet’imizin adeta oto-kontrol mekanizması olan ve sanki şimdi kasıtlı biçimde bir kez daha tartışmaya açılan ‘Anayasamızın ilk 4 maddesi’ bağlamında ve derin kökleri demokrasiye inen tekâmül boyutuyla baktığımızda görüyoruz ki bugün bile irdelenen, daha açığı bazı kesimlerce hazmedilemeyen, bir türlü içselleştirilemeyen, dolayısıyla da ‘henüz (ne yazık ki hâlâ) tamamlanamamış bir reaksiyon veya devinimdir’ Cumhuriyet...
Maalesef ‘Yüzüncü Yılın’ bir adım sonrasında, 2024’ün Türkiye’sinde durum böyle!
★★
Şimdi tam burada durup, her şeyi bir fotoğrafın geri plan detayları gibi bulanıklaştırıp sadece şu iki cümlenin semantiğine bakalım:
Birinci cümle:
“Kim nereye çelenk koyar, valilikler nereye izin verir, polis ne yapar; kimler nerede hangi töreni provake eder, Atatürk adı nerede anılır, nerede anılmaz; efendim Anıtkabir’e kim çıkar, kim çıkmaz?.. vs. vs... Bu bayram da bu tartışmaların gölgesinde geçer gider!’
(Bu cümle dizisi, hiç kuşkususz medyatik ve anonim bir tereddütü, karar kılmamışlık halini veya içten içe ‘Artık önemsenmiyor mu?’ kaygısını taşıyort…)
Ve ikinci cümle:
“Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla, her fikre hürmet ederiz, her kanaat bizce muhteremdir.” (Bu sözü söyleyen belli: Gazi Mustafa Kemal Atatürk… Ve bu söz, hiç tartışmasız gerçek, çağdaş, batıcıl riyanın çok ilerisindeki o özlenen demokrasiyi özetliyor…)
Siz, şimdi yukarıdaki iki cümleden birini tercih edin ve onun iletisine yoğunlaşın. Tam da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızın coşkusunu idrak ederken gençlerimizin tabiriyle ‘neye takılacağınızı’ kendiniz seçin.
Bu seçiminiz tamam...
Da...
Cumhuriyet denen şey eğer bir insan olsaydı...
O, kim olurdu mesela, siz onu kiminle özdeşleştiriyorsunuz?
Nasıl biri, nasıl yaşar, nasıl düşünür?..
Atatürk; zaten Cumhuriyet’in mimarı, onu ütopyanıza dahil etmeden mesela biraz daha realist düşünün; öyle biri var mı?
Kim?
Ya da kimler, kaç kişiler onlar?
Olaylara nasıl tepki veriyorlar, ülkenin geleceği için neler yapıyorlar?
Neye, nasıl inanıyorlar? Neleri sorguluyorlar, nelere kuşkuyla bakıyorlar ve neye koşulsuz itaat ediyorlar?..
Bunları düşünmek sizin sorumluluğunuz!
★★
Naçizane önerim şudur: Cumhuriyet sizin için ne ifade ediyor olursa olsun; onu özdeşleştirdiğiniz kişi veya kurum ne veya kim olursa olsun; dümdüz bir hat üzerinde, bir tek kitaba, yalnızca bir görüşün terminolojisine takılıp -ya da sıkışıp- kalmayın; ilerleyin ve yükselin…
Tırmanın tırmanabildiğinizce. Olaylara, kişilere ve durumlara yüksek irtifadan bakın.
Veya düşünce damarlarında derinleşin; inin inebildiğiniz kadar. Derinleşin...
Çünkü “Cumhuriyet, fikri, irfanı, vicdanı hür nesiller ister”.
Deniz seviyesinde sabitlenmiş, yerinde sayan, bağnazlaşan, iradesini başkasına devreden; nasıl hür olur, nasıl sivil olabilir?
Düşünce ufku sınır tanımayan muhafızlar ister Cumhuriyet!
Ahlaklı, onurlu, baş eğmez, serdengeçti koruyucular… Tıpkı kurucuları gibi.
Cumhuriyet’i kuranların ruhunu şâd ettirecek üretken insanlar…
Ve işin laf ü güzafla mahdut kalmadığının kanıtlanmasını bekler Cumhuriyet; demokrasi ve hukuksallık fikrini somutlaştıracak eserleri, uluslararası yükselişleri, atılımları, insan haklarında ilerlemeyi, zenginleşmeyi bizden talep eder…
Bilimde ve sanatta, sporda ve kültürde ilerlemeler…
Yeni filizler ve kökler… Çağdaş yapıya yön veren gelenekler…
Bir rejim değil sadece! Aynı zamanda demokratik değerlere, hukukun egemenliğine, adaletin koşulsuz teminine, meşruiyete ve bu bağlamda ‘sürekli yenilenmeye’ odaklı bir yaşam kültürü…
Cumhuriyet işte bu...
Cumhuriyet’imizin hikayesi, henüz ilk adımda işte böyle cüretkâr bir yaklaşımla yazılmış. Meyvesini de -kimine göre acı, kimine göre tatlı, bu birazı göreceli- bugün biz yiyoruz.
Keza; Anayasa’mızın ilk dört maddesi de Cumhuriyet’imizi elde ederken yaşanan zorlukların, ödenen bedellerin ve sonra geçilen evrelerin, dolaysııyla ‘en önce sigorta edilenlerin’ çok veciz bir özeti, bir ifadesi ve en nihayet garantisidir. Onun için ‘değiştirilemez’ şerhi düşülmüş hükümlerdir!
Bize düşen; değişsin-değişmesin tartışmalarının çok üzerinde bir yerde, Cumhuriyet’imizi ve onun bu vazgeçilemez ayrıntılarını sadece ‘hayranlıkla okumak veya seyretmek’ olmamalı; yeni kazanımlar, yeni adanmışlıklar ve yaldızlı yeni başarı sayfaları eklemek gerekir bugünün hikayesine.
Anayasal ilkeler ve dayanaklar olsun-olmasın tartışması ne demek!
Cumhuriyeti ve demokrasiyi yüceltmek gerekir.
Nokta!
★★
Efendim, ne olursa olsun, kim ne derse desin; içinizden geliyorsa, göğsünüzü gere gere kutlayabiliyorsanız, bu ülkeyle bütünleşmiş vatandaşlardansanız eğer “bayramımız kutlu olsun!”...
Başta Gazi Mareşal Ata’mız ile onun muhterem dava arkadaşları olmak üzere Cumhuriyet’imizi bize armağan -ve emaanet- eden bütün isimsiz kahramanların ve o günden bugüne 101 yıldır biz özgürce bayram kutlayabilelim diye canlarını feda eden aziz şehitlerimiz ile sonsuzluğa göçmüş gazilerimizin ruhları şad, mekânlarrı cennet olsun.
Alıp-verdikleri her bir nefesle bugün vatanı müşerref eden başımızın tacı gazilerimiz de huzur ve esenlik içinde yaşasınlar.
Ömürleri uzun olsun.