Sevgili okurum, eğer bir öğretmenseniz...
O kutsal mesleği seçtiyseniz kıdem yılınız kaç, özlük dosyanızda geçen ünvan ne olursa olsun; arada bir durup özdeğerlendirme, daha iyisi ‘özeleştiri’ yapıyorsanız; komplekse kapılmadan hâlâ değiştirmek, geliştirmek istediğiniz yönler, eksiklikler bulabiliyorsanız kendinizde; onların üzerine yürüyorsanız...
Oldum, piştim demeyip olduğunuzdan daha da iyi bir öğretmen olmak istiyorsanız kısaca, işte bu yazı sizin için...
Siz büyük bir öğretmensiniz!
‘En iyi öğretmen’ var mıdır; yoksa iyi olmaya çabalayan her öğretmen zaten en iyi öğretmen olmuş mudur, bu belki tartışılır; ama ne olursa olsun, siz mesleğinizin şerefine ve kutsiyetine layıksınız. Sizi iyileştiren şey, rekabetçi olmanız ve başkalarını sollayıp geçmeniz değil, aksine paylaşmaya, değişime ve iletişime açık olmanız...
★★
Yazılarımı sürekli takip eden okurlarımın bazıları öğretmen, bunu bana gönderdikleri elektronik iletilerden anlıyorum. Okur kitlem içinde meslektaşlarım da olduğu için çok mutluyum.
Keza; mesajlarından anladığım kadarıyla içlerinde önyargılılar, nezaketten mahrumlar, yozlaşıp kabalaşmış öğretmenler olsa da biliyorum ki öğretmen okurlarımın çoğu harika öğretmenler. Bunu da yine gönderilen iletilerde karşılaştığım çarpıcı düşüncelerden, yurt ve insan sevgisinden, içi dolu eleştirilerden ve harikulade etkileyici anlatım becerilerinden, nezaketlerinden, sosyal ve çevresel sorunlara duyarlılıklarından, ama en çok da dile, Türkçemize hakimiyetlerinden anlıyorum. Tabii öyle nitelikli bir çevreyle aynı ideale omuz vermek, ayrı bir onur vesilesi benim için.
★★
Peki bütün o iyi öğretmenler, olduklarından da daha iyi bir öğretmene dönüşmek istiyorlarsa bunun yolu nereden geçiyor?
'Kendimizi yenilemekten' dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız!
Ama biraz açalım bunu:
· 'Alan-branş bilgisinde derinleşmek ve mesela yüksek lisans, doktora falan yapmak mı?'
Doğru! O da var tabii işin içinde.
· ‘Yapay zekayı’ kendi öğretim alanımızda kullanabilmemiz de var, bugün için en yeni yeterlilik veya gereklilik olarak.
· Yeni ve gelişkin ölçme ve değerlendirme yöntem, teknik, yazılım ve donanımlarını kullanabilmek de muhakkak var listede.
· Farklı, güncel hizmet içi eğitimlere katılmayı da ve elbette hobileri ders içeriğine katabilmeyi de bu kataloga dahil edebilirsiniz.
...
Ama ben size akademik ve teorik açıdan her yerde karşılaşabileceğiniz bu genelgeçer yolların dışında, sadece daha çok sevilen öğretmen; sınıfta çocuklara ve okul dışında topluma yol gösteren gerçek bir eğitimci, kılavuz veya mürşit olabilmek için en kestirme ve uygulanması belki de en kolay yoldan, sadece ’konuşma ve dinleme tercihlerinizi değiştirmenizden’ söz edeceğim:
Evet, konuşma ve dinleme şeklimizi değiştirebiliriz. Siz, ben, biz, hepimiz... Eğer gerektiğini düşünüyorsak, çevremizden bununla ilgili olumsuz impulslar, ‘acabalı, keşkeli’ yansımalar veya geri bildirimler alıyorsak...
Ya da sadece ‘bazı şeyler, şimdikinden daha iyi olabilir’ hissi yaşıyorsak kendi kendimize...
Ne mi yapacağız?
İnanın çok kolay. İşte size masrafsız ama mucize sonuçlar doğurabilecek birkaç öneri:
I: Sesinize sevgi yükleyerek konuşun.
Brooke Hampton’ın dediği gibi “Öğrencimizle; o, dünyanın en nazik, en bilge, en değerli, ilgiyi en çok hak eden ve gelecekte ülkenin kaderine hükmedecek kişiymiş gibi konuşun.” Önemli olduğunu hissettirin ona. Sadece bugüne dek iyi olmayı başarmış ve takdirinizi kazanmış öğrencilerle değil, evet, her biriyle öyle konuşun!
II: Hep özenli konuşun. Özelikle espri yaparken...
Pegy O’Mara’nın dediği gibi “Çocuklarla konuşma şeklinizin, kısa sürede onların iç sesine dönüşeceğini ve yine bir süre sonra birbirleriyle öyle konuşmaya başlayacaklarını unutmayın!” Burada tabii dolaylı olarak ‘uzun vadede nasıl bir toplum biçimlendirdiğiniz sorunsalı’ karşınıza çıkıyor. Sizinle nasıl konuşulmasını istiyorsunuz? Nezaketle mi? Öyleyse o üslubu yaygınlaştırın...
III: Öfkelenseniz de sakın bağırmayın.
İnsanız; tunçtan demirden değiliz ya! Elbette zaman zaman öfkeleniriz; ama sevgili öğretmenim, siz en öfkeli halinizle bile Mevlana’mızın “Öfkelendiğinde sesini değil, sözünü yükselt. Çiçekleri büyüten gök gürültüsünün azameti değil, yağmurun merhametidir.” sözünü aklınızdan çıkarmayın. O bir çocuk ya da bir genç. Ona bağırmayın.
IV: Sözle önerdiğiniz davranışı önce kendiniz sergileyin.
Roy L. Smith’in dediği gibi “Çocukların vaaz dinlemekten etkilenmediklerini aklınızdan çıkarmayın. Gözlemleyebilecekleri olumlu davranışlarınızla onlara örnek olmayı tercih edin.” Evet, arada bir ve bazı konularda değil; etik, ahlak, adalet ve vicdan muhasebesi dahil her konuda ve her zaman bunu seçin: Örnek olun! Anlattığınız kişiyi önce siz hayata geçirin...
Ve...
İletişim madalyonunun diğer tarafı:
Konuşmanın doğru biçiminden, konuşma tarzından söz ettik ya hep, madalyonun diğer tarafında ‘dinlemek’ var. Daha doğrusu öğrencinizi dinleme biçiminiz...
V: Sabırlı ve meraklı bir dinleyici olun.
Finalde Catherine M. Wallace diyor ki “Çocuğun (bu bağlamda öğrencinizin) size anlatmaya çalıştığı küçük şeyleri can kulağıyla dinleyin. Onun küçükken size anlattığı küçük şeyleri dinlemezseniz büyüdüğünde yaşayacağı büyük şeyleri -çok isteseniz de- size anlatmayacaktır. Çünkü şimdi size küçük ve önemsiz görünen korkuların, heyecanların, merak edilenlerin hepsi onun için bugün de çok büyük şeylerdir...”
Ne diyelim? Açıklamaya gerek var mı?
Bunlar olmadan gönülleri fethedecek kadar iyi bir öğretmen olamazsınız! Çok tercih edilen bir ‘özel ders öğretmeni’ olabilirsiniz. Ne fark eder? Sadece alan-branş bilgisinde derinleşmekle ve mesela yüksek lisans, doktora falan yapmakla; ‘yapay zekayı’ kendi öğretim alanınızda etkin kullanabilmekle; en yeni, en gelişkin ölçme ve değerlendirme yöntem, teknik, yazılım ve donanımlarını kendi çalışmalarınıza uyarlamakla; üstüne bir de düzenlenen bütün hizmet içi eğitimlere katılmakla olduğunuzdan daha iyi bir öğretmen olabilir misiniz?
Sadece onlarla iyi insan olunabiliyor mu?
★★
Gönül rahatlığıyla ‘Ben zaten tarif ettiğiniz gibi davranan (övgüyü hak edecek kadar olumlu, anlayışlı, yumuşak, nazik, adaletli, hoşgörülü, sabırlı, sakin, merhametli, anaç, babacan, özetle çok iyi) bir öğretmenim’ diyorsanız...
Veya ”Tam olarak öyle olmasam da öyle olabilmek için özveride bulunuyorum, egomu yontuyorum, her türlü çileyi çekiyorum” diyorsanız...
Kutluyorum ve ayakta alkışlıyorum sizi.
En doğru mesleği seçmişsiniz. Siz neredeyseniz orası en özel okuldur. Mezra, taşra, metropol fark etmez. Öğrencileriniz de çalışma arkadaşlarınız da velileriniz ve iletişim kurduğunuz tüm insanlar çok şanslı.
Sonuçta en iyi öğretmen bir tane değil ve siz işte o ‘en iyilerden’ birisiniz. Dünyayı değiştiren, iyileştiren sizsiniz. Başkaları da var tabii; ama onların çıkış noktası da yine sizsiniz.