Bugün olmuş bir ekran klasiği olan Çat-Kapı proğramını arıyor gözlerim.
İtti bitti kül oldu!
Sebebi ne olursa olsun geçen gün bugünümüzü aratıyor. Bugün kiminle konuşursanız konuşun eski Ramazanlar der, başka bir şey demez. Ben de o eskicilerden biriyim. Ne yazık ki ne zaman Ramazan ile ilgili bir bahis açılsa, ‘Nerede o eski Ramazanlar’ diyenlerden biri de benim. Kabul edelim ki bir şekilde o eski Ramazan coşkusu yok, yaşayamıyoruz eskisi gibi. Bırakın artık aile bağlarını, komşuluk ilişkilerini, toplu teravih namazlarını, sonrasındaki çaylı sohbetleri, kendine has o eski Ramazan şakalarını bile artık göremez, duyamaz olduk. Bambaşka bir yerdeyiz artık. Yok, ne kadar da uğraşsak uğraşalım, o güzel Ramazan gündemlerini yaşayamıyor, yaşatamıyoruz. İftarlık alma geleneği bile yok oldu, horoz şekeri ritüelimiz bile eski mahallelerimiz gibi, geleneksel eğlencelerimiz de iti bitti, kül oldu gitti. Rutine binen bir şehr-i Ramazan yaşıyoruz. Ne tas eski tas, ne hamam eski hamam.
Mesela Erzurum’da Ramazan denince belki çok eskilere dayanmıyor ama bir Çat-Kapı proğramı vardı, arayıp da bir türlü bulamadıklarımızdan! Tam da iftar saatinde başlayan, şehirde yaşayan her Erzurumlunun illa ki seyretmekten büyük zevk aldığı Kanal 25 televizyonunun proğramı! Fikret Dilaver, Gonca Büladi ’in yanısıra rahmetli Temel Aydın ve Halil Daldal’ın yapım ve yönetiminde gerçekleşen, Erzurumluların büyük bir beğeni ile izlediği o proğram ne güzel bir proğramdı, bugün olmuş aklımdan çıkmıyor. Genelde de spontane girilen bir evde gerçekleşen iftar anı ve sonrasını anlatan o proğram dahi eski Ramazanların arandığına bir sebeptir. Onca teknoloji gelişmişliğine rağmen öyle bir proğramın olmamasını da bir eksiklik olarak görür, yanarım da ona yanarım. Proğramı geçtim, kanalı arıyor gözlerim.
Sahur sohbetlerine doyum olmuyor!
Fatih Savaş yazıyor, Erzurum okunuyor!
Sizi filan bilmem ama ben bu Ramazan’da da özellikle sahur ziyafetini doyasıya yaşıyorum. Fox TV’de canlı olarak her sahur vakti Fatih Savaş ile Sahur Sohbetleri proğramını gerçekleştiren hemşehrimiz Fatih Savaş, illa ki her proğramında bir Erzurum sözünü ediyor olmaktan büyük keyif duyuyorum. Erzurum’un tüm ülkede olduğu gibi yurt dışında da tanınırlılığında büyük rol oynayan Fatih Savaş hocamın hiçbir proğram bölümü yok ki Erzurum’un ismi geçmesin. Sanıyorum rayting konusunda da atv’den Nihat Hatipoğlu hoca ile yarışan Fatih Savaş hoca, gerek formatı itibariyle ve gerekse özel konuklarıyla sahurların vazgeçilmez isimleri arasında yeraldı. Geçtiğimiz günlerde Erzurumlu yazar Nurullah Genç hocamızı da proğram konuğu alan Fatih Savaş, bu proğramda da bol bol içinden Erzurum geçen bol sohbette bulundular. Bu arada, bir başka televizyon kanalında, Star TV’de de yine Erzurumlu aydın din adamlarımızdan Halil Necipoğlu hoca da sahur proğramı ile dikkati çeken bir başka isim. Bu arada Erzurum’da merkezi bulunan Kardelen TV’de de Mustafa Ağırman hocamız da fırsat buldukça dinlediğim isimlerden biridir. Dolu dolu proğramları ile bizlere ziyafet çeken, manevi açlığımızı gideren hocalarımıza buradan bin selam..
Tarihi Şair Nefi Ortaokulu restoran olacak, başlar göğe mi erecek?
İnşallah duyduğumla kalırım!
Allah aşkına yalan mı? Neredeyse bir kaleyi yıktılar, yerine yeni bir kale yaptılar. Erzurum kalesini gördükten sonra artık özellikle tarihi eserlerde restorasyon yapılırken içim cız edip duruyor. Bu defa yüreğimi ağzıma getiren restorasyon çalışması bugün Olgunlaşma Enstitüsü olarak hizmet veren tarihi Şair Nefi Orta Okulu oldu. Normal bir bina tadilatı gibi gerçekleştiğini gözlemlediğim tarihi bina, üzerine kondurulan uyduruk renkler ile doğasını kaybettiriyor, ruhunu öldürüyor. Taa Abdulhamit döneminde idadi okulu olarak yaptırılan tarihi binanın bir ilk fotoğrafı ile bir de dün çektiğim bu fotoğrafını görünce sanırım siz de anlıyorsunuzdur beni. Okuduğumda şok üstüne şok olmuştum. Tarihçi İlber Oltaylı dahi restorasyonda iyi olmadığımızı söylerken ve bu konudaki yanlışlıklarını çarpıcı fotoğraflarıyla kitaplaştırmış olmasına rağmen restorasyondan hangi binamız olursa olsun geri kalmıyoruz.
***
Şimdi gelelim sadede. Geleneksel Türk kültürünün yaşatılması ve gelecek nesillere taşınması rolünü üstlenen Olgunlaşma Enstitüsü’nde bu olur mu bilemiyorum artık. Temel amacı geleneksel el sanatlarının gelecek kuşaklara aktarılmasını da öngören Enstitünün vizyonu ve misyonuna uymayan bir şekilde bu tarihi binanın yanındaki ek binanın restoranta dönüştürüleceğini, bu konuda hazırlıkların yapıldığını duydum, inşallah sadece duyduğumla kalırım. Büyükşehir Belediyesi’nin kafe 25’leri gibi kafe restoran hizmeti vereceği duyumlarını aldığım bina için gerekli restoran malzemelerinin dahi tenin edildiği söyleniyor. Tamam, özellikle kadınların iş hayatına katılımı sağlansın ama burayı bir ticarethane mantığıyla yürütmek, en azından o binanın ruhuna saygısızlık olur, bu benim son kararımdır.
Teknolojiyi tuş etti!
Artık kullanımı giderek yaygınlaşan, bugün her yaşa hitap eden dokunmatik telefonların kuşku yok ki faydalarını say say bitiremezsin. Başta Whatsap, selfie, video ve fotoğraf imkanları olmak üzere bir çok uygulamasından da faydalanılan telefon, özellikle de sosyal hayatın içinde olan birileri için olmazsa olmazlardan biridir. Herkes gibi ben de artık telefonsuz yapamıyor, nereye gidersek gidelim, yanımızda cüzdan olmasa dahi telefon illaki oluyor, olmalı. Telefonsuz bir hayat düşünülmez cümlesini sanırım sadece bir tek ben kullanmıyorumdur. Ama bazıları var ki, tamamen bu dünyanın çok uzağında. Onlar adeta parmakla gösteriliyorlar. Telefonları var ama eski tuşlu model kullanıyorlar ki, bize göre elindeki telefon bile sayılmaz, çağrı cihazından başka bir şey değil. Erzurumlu folklör araştırmacı ve eğitimci Muhsin Koç, işte bugün bir çocuğun bile nimetlerinden yararlandığı dokunmatik telefon dünyasına yabancı ama gördüğüm kadarıyla bu durumdan hiç de huzursuz, rahatsız değil. ‘Ben böyle huzurluyum ve mutluyum’’ diyen ve bu konuda inadım inat diye direten Muhsin Koç’un bu anlamda yalnız olmadığını da görüyorum ki, saygı duymaktan başka yapacak bir şeyimizin olmadığını da gayet iyi biliyorum.
TUTTUĞUM BABA SÖZLER : Asıl mesele bir şeye sahip olmak değil, sahip olduğuna layık olabilmektir! ( Erich Fromm)
DUVARIN DİLİ : Benim yalnızlığım insanlarla dolu!