Türkiye’de Öğretmen olmak, masal ve efsanelerde padişahın kızını almak için cinlerin, perilerin, oluşturduğu engelleri aşarak Kaf Dağı’nın ardında yaşayan, bir dudağı yerde, bir dudağı gökte olan devlerin parmağındaki yüzüğü çekip almaktan daha zor bir duruma dönüşmeye başladı.
Günümüzde bir kişi öğretmen olabilmek için önce YGS, LYS sınavlarına girip yüksek puan alması, sonra bir fakülteye girerek, orada dört yıl boyunca yaklaşık 350 sınavdan başarı ile geçmesi, -eğer eğitim fakültesinde okumuyorsa- yüklü bir para verip formasyon elde etme hakkı kazanması, orada iki dönem yoğunlaştırılmış eğitim bilimleri derslerini alması, en az 30 sınava girip bunlardan da başarı ile geçmesi, sonra KPSS’de yüzlerce konudan oluşan, genel yetenek ve genel kültür, eğitim bilimleri, öğretmenlik alan bilgisi ve alan eğitimi oturumlarında çıkan toplam 275 sorunun tamamına yakınını yaparak, aynı branştaki en az 40 bin aday arasından ilk beş yüz ya da bin kişinin arasına girmesi gerekmektedir.
Fakat bu durum yeterli değildir. Adaylar bu kadar başarıdan sonra Milli Eğitimi Bakanlığının oluşturmuş olduğu komisyonda mülakata girmeleri ve başarılı olmaları gerekmektedir. Öğretmen olduktan sonra onları diğer aşamalar da onları beklemektedir.
Bu aşamalarla kişi tasavvuf yolunda karşılaşsa Fenafillaha, Budist inancı ile gitse Nirvana’ya ulaşır.
Adayları en çok tedirgin eden kısım öğrencilerin girmesi gereken mülakat kısmıdır. Çünkü adayların hepsi kendilerinden daha düşük puan alanın birisinin mülakat sınavında torpille önlerine geçmesinden endişe duymakta ve bu durumu bir türlü kabullenememektedirler.
Eskiler, bolluk zamanında alıcıya; yokluk zamanında da satıya Allah merhamet versin diye dua ederlermiş. Şimdi hükümet milyonlarca öğretmen adayını buldu, onlara zalimane davranmakta, bu gençlerin gururları ve sabırları ile oynamaktadır. Üstelik sınava tabi tutulan bu gençlerin çoğu bu hükümetin zamanında doğup, bu hükümetin eğitim sisteminde üniversite kazanıp üniversite bitiren bireylerdir.
Her ortamda horlanan, toplum nezdinde itibarı beş paralık edilen, aynı seviyedeki diğer gruplara göre en az ücret ödenen öğretmenlik mesleğini yetkililerin gözünde bu kadar ulaşılmaz kılan acaba hangi mantıktır?
Bu mesleğin bu kadar cazip yönü var ise Türkiye Cumhuriyetinin neden bir öğretmen yetiştirme politikası ve öğretmeni yetiştireceği kurumu belli değildir?
Öğretmenin kalitesini artırmak isteyenler, başarılı öğrencileri öğretmen olmaya teşvik etmeli, onlara atanma garantisi vermeli, öğretmenin toplum içinde itibarını korumalıdırlar. Rahmetli Avni Akyol’un bakanlığı döneminde öğretmen adaylarına burs ve atanma garantisi verilerek bir dönem çok iyi öğretmen grubu yakalanmıştı.
Bir ülkenin en önemli kaynağı insan kaynağıdır. En az otuz- kırk yıl çeşitli kademelerde bu devlete hizmet edecek olan gençlerin bu yaşta devlete ve millet kırgın hâle getirilmesi ülkenin geleceği için iyi bir durum değildir.
Sayın Milli Eğitim Bakanı’mızın mülakat uygulamasından bir an önce vaz geçmesi, zaten yeterince sıkıntı çekmiş bu gençlere daha fazla eziyet etmemesi gerekmektedir.