“Çünkü O’dur, ümmilere içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen. Şüphesiz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Cuma 2)
Cuma Suresinin ilk dört ayeti şu şekildedir:
“Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün gerçek sahibi, her türlü eksiklikten münezzeh, azîz ve hikmet sahibi olan Allah’ı tesbih eder.
Çünkü O’dur, ümmilere içlerinden kendilerine âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen. Şüphesiz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.
O Peygamberi, henüz müminlere katılmamış diğer toplumlara da göndermiştir. Allah azîzdir, hikmet sahibidir.
Bu, Allah’ın lütfudur; onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.”
Mülkleştirme kavramı, insanın hayatındaki en büyük paradoksal durumlardan biridir. Cuma Suresi’nin ilk ayeti, bu durumu net bir şekilde ortaya koyar: Mülk Allah’a aittir. Bu gerçeklik, evrendeki düzenin korunması için temel şarttır. Eğer mülkün başka bir sahibi olsaydı, bu, evrenin düzeninin bozulmasına yol açardı. Dolayısıyla, mülk kendisine ait olanın kim olduğunu bilmekte ve onu doğal bir dille, fıtratıyla, tesbih etmektedir.
İnsanlık tarihi boyunca hidayete erişmemiş toplumlarda, mülkleştirme en büyük ötekileştirme aracına dönüşmüştür. Savaşların, çatışmaların ve zulümlerin temelinde yatan sebep, insanın bu mülkleştirme eğilimidir. İnsanlar, mal ve mülk uğruna birbirlerine düşman olmuş, büyük çatışmalar yaşanmıştır.
Bu bağlamda, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), insanları ilk önce akıl ve gönüllerini bu yanlış mülk anlayışından kurtarmaya yöneltmiştir. Malın gerçek sahibini tanımak, Allah’ın mülk üzerinde mutlak hâkimiyetini kabul etmek, insanın manevi gelişimi için gereklidir. Bu nedenle, peygamberimizin görevi, insanlara bu gerçeği öğretmek, onları arındırmak ve onları doğru yola sevk etmek olmuştur. Bu misyon, yalnızca belirli bir kavme değil, tüm insanlığa yöneliktir.
Hz. Muhammed’in (sav) peygamberliği de evrensel bir misyon taşır. O’nun getirdiği mesaj, belirli bir döneme ya da topluma özgü değildir. Son peygamber olarak O’nun nübüvveti kıyamete kadar sürecektir ve O, bütün insanlığa peygamber olarak gönderilmiştir. Bu nedenle, O’nun öğretileri tüm insanlar için bir rehber niteliğindedir. Allah’ın son peygamberi olan Hz. Muhammed (sav), insanlık için bir rahmet olarak gönderilmiştir ve bu rahmetten faydalanmak, tüm insanlık için bir zorunluluktur.
Sonuç: Hz. Muhammed (sav) yalnızca Araplara değil, diğer tüm milletlere de peygamber olarak gönderilmiştir. O’nun peygamberliği ve risaleti evrensel ve süreklidir. Allah, O’nu kıyamete kadar gelecek tüm insanlara rehber olarak göndermiştir. Bu nedenle, O’nun mesajı, her dönemde ve her toplumda geçerliliğini koruyacak bir mesajdır. Peygamberimizin getirdiği hikmet ve hidayet (Kur’an) insanlığın kurtuluşu için en büyük lütuftur ve bu lütuf, Allah’ın dilemesiyle insanlara sunulmuştur.