Uzunca bir müddettir gündemimizi meşgul eden bir konu kira meselesi. Ve daha bir süre daha meşgul etmeye devam edecek gibi görünüyor. Aslında her iki taraf açısından da olaya baktığımız da işi çözmesi ve taraflar arasında eşit ve adilane bir çözüm getirmesi gereken kamu otoritesinin pek de çözüm vari bir sonuç ortaya çıkardığı söylenemez. Zira ortaya çözüm diye sunulan %25 meselesinin çözümden ziyade tarafları daha fazla gerdiği ve farklı birtakım sorunları doğurduğunu gözlemlemekteyiz. Durum artık Diyanet’inde gündeminde olacak ki geçtiğimiz Cuma, Cuma hutbesinin de konusuydu kira konusu. Her ne kadar her iki tarafa da uzlaştırıcı ve ılıman olma çağrısı yapılsa da bu çağrının, kiracısının dış kapısını şafak vakti söküp götürmeye çalışan ev sahibince pek de dikkate alınmadığını görüyoruz. Kira verenlerin başvurduğu yöntemlerden bir diğerinden bahsedeceğim. Kiracı tarafından kira ücreti kiraya verenin hesabına gönderildiği halde kiraya veren bunu geri göndererek ödemeyi kabul etmemekte ve bunda haklı olduğunu düşünmektedir. Veya kira bedelini geri göndermeyen bazı ev sahipleri ise kiracının kirayı gönderdiği banka hesabını kapatmaktalar. Kiracının kira bedelini ödemediği ya da ödemekte geciktiği yönünde bir sav ileri sürmeye çalışılsa da işin hukuki boyutunu incelediğimizde durumun hiç de öyle olmadığını görüyoruz. Çünkü alacaklının, alacağını temerrüde düşmesi halinde borçlunun korunduğu hükümlerin Borçlar Kanunumuzda yer aldığını görüyoruz. Dolayısıyla böyle bir durumla karşılaşan kiracı, mahkemeye başvurarak tevdi yeri tayin edilmesini talep edebilir. Tevdi yeri ödeme yeri tayini olduğu için mahkemece tayin edilecek ödeme yerine uygun olarak borcunu ödeyen kiracı da, kira sözleşmesi uyarınca yerine getirmesi gereken asıl borcunu da yerine getirmiş olacaktır. Yine kiracılara önerebileceğim bir yöntem ise, PTT tarafından konutta ödemeli olarak kira bedelinin gönderilmesidir. Zira bu durumda da kiraya verenin kira bedelini almaktan kaçınması mümkün olmayacağı gibi almaması durumunda da bu durum resmi olarak ispat edilmiş olacaktır. Tevdi mahalli tayini ise Sulh Hukuk Mahkemelerinden talep edilmelidir. Bu yönteme aslında konutta ödemeli olarak gönderilen kira bedelinin kiraya veren tarafından alınmaması durumunda başvurulması çok daha uygun olabilir. Zira kiraya veren gönderilen ödemenin kabul edilmediği resmi kanaldan ispat olacağını bildiği için yapılan bu ödemeyi kabul edebilmektedir. Dolayısıyla tevdi yeri tayini ikinci bir alternatif olarak düşünülmesi çok daha yararlı olmaktadır. Enflasyon bu durumdayken daha adil bir çözümün getirilmesi kiracı kiraya veren ilişkisini bu denli yıpratmayabilirdi. Hangi taraf açısından bakılsa o taraf haklı görünüyor. Ama her iki tarafa da hukuk devleti olduğumuzu hatırlatmakta fayda görüyorum. İşi ceza hukukunun ilgi alanına çekecek, konut dokunulmazlığını ihlal edecek boyutlara varan, tehdit hakaret içeren konuşma ve davranışlardan mutlak suretle kaçınılması gerekiyor. Haklı iken haksız konuma düşmemekte fayda var….