Günümüzün en önemli sorunlarından bir tanesi enflasyon ve enflasyonla birlikte oluşan toplumsal çöküş! Enflasyon denince akla ilk gelen hayat pahalılığı oluyor ama gerçekte olan, enflasyonun bir ülkenin tüm organlarını etkilediğidir. Enflasyon yüksek oldu mu siyasiler, işçiler, emekliler, asgari ücretliler yani toplumun geneli gergin oluyor ve toplumsal düzen ister istemez olumsuz etkileniyor.
Ekonomi ile ilgili her yazımda eleştirsem de günümüz şartlarında o koltukta oturabilecek en donanımlı ekonomistin Mehmet Şimşek olduğu tartışmasız gerçektir. Ancak Şimşek, gücü ve yetkisi kadar ekonomiyi ayakta tutmaya çalıştığından dolayı finansal sorunlar inişli çıkışlı devam ediyor. Son zamanlarda özellikle 19 Marttan sonra ki süreçte Şimşek ve ekibi olmasaydı yoğun bakımda yatan hastanın fişi çoktan çekilmişti. Şu anki durumdan farkı nedir diye sorarsanız, "kalp attıkça her zaman bir umut vardır..."
Ekonomi yönetiminin uyguladığı program 2 araç üzerinde yürüyor. Bunlardan biri politika faizi, diğeri ise asgari ücreti 22 bin lira, emekli maaşını 15 bin lira gibi seviyelerde tutup harcamaların kısıtlanması. Ancak verilere bakıldığında hem özel, hem de kamu harcamalarının geçen yıla göre arttığı görülüyor. Bu da bize gösteriyor ki ekonomik programın iki ayağından bir tanesi sadece dar gelirliler üzerinden yürütülüyor.
Ekonomik politika etkinliğinin sadece dar gelirliler üzerinden sürdürülmesi gelir dağılımındaki adaletsizliği de beraberinde getiriyor. Buna en basit örnek, bir sanatçı, yeni dizisinde bölüm başı 4.5 milyon liraya anlaşmış. Aylık 18 milyon lira yani asgari ücretin tamı tamına 815 katı olan bir maaş alacak. Bir sanatçının tabi ki fazla ücret alması gerekir (ki) almalıdır da... Ama tepki ve sorunun aslı, asgari ücretle bir sanatçının maaş farkının 815 katı olması. Bu maaş farkından dolayı siz ne kadar sıkı para politikası uygularsanız uygulayın bir sonuç elde edilemeyecektir ve asgari ücretlinin harcama eksiğini bu gibi örnekler çok rahat bir şekilde kapatacaktır.
Ayrıca verilen düşük maaşla enflasyona çözüm arayanların, vatandaşların kredi kartı, kredi ve eş dosttan borç alarak geçimlerini sağladıklarını bilmemelerine imkan olduğunu sanmıyorum. Zaten öyle bir ihtimal varsa o koltukta vitrin süsü olarak oturuyorlardır. Dolayısı ile gelir grupları arasında ayrım yapmadan toplumun geneli üzerinden (kamu harcamaları dahil) tedbirler uygulandığı taktirde enflasyonla mücadelede daha sağlam adımlar atılabilir. Yoksa her toplantı sonrası rakamlar güncellenerek program devam eder ve her 6 ayda bir başa sararak sıfırdan başlanır.
Gıda Alışverişinde Tedirgin Tüketim
Toplumda gıda ürünlerine karşı yoğun bir güvensizlik var. Bu ay içerisinde 1. sınıf kalitede salatalığın bir kaç gün içerisinde 10 liraya, domatesin 20 liraya kadar düşmesini tüketicilerin pek çoğu sorgulamaya başladı. Bunun yanında 200 liraya kadar çıkan yumurtanın 30 adedinin birden bire 125 liraya kadar gerilemesi vatandaşlar tarafından "ne oldu da bu kadar geriledi" diye sorulara neden oldu.
Tabi yazıyı okuyanlar içerisinde "ürün fiyatları artsa bir sorun, düşse ayrı bir sorun" diyenler olacaktır. Ancak bir gün içerisinde ürün fiyatının yüzde 300 düşmesinin nedenini haliyle herkes gibi bende sorguluyorum. Merakımın en önemli nedeni ise yurt dışına özellikle Avrupa ülkelerine gönderilen sebze ve meyve gibi gıdalara gereğinden fazla ilaç verilmesinden dolayı Türkiye’ye iade edilmesi ve yurt içinde piyasa sürülmesidir.
Her şeye rağmen bu konuda en yetkili kişi olan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'nın "pestisit içeren ürünlerin yüzde 35 azaldığını ve geri gönderilen ürünlerin yurt içinde imha edildiğini" belirtmesini referans olarak kabul etmekten başka bir seçeneğimiz yok gibi görünüyor. Bakan beyin açıklamaları ile ilgili farklı bir işleyiş varsa ‘gerçeklerin’ er ya da geç, bugün değilse bile yarın ortaya çıkma gibi özelliği olduğu unutulmamalıdır.