Birisi Mustafa Sandal’ın diğeri de Pınar Altuğ’un çocuğu. Tatil beldesinde el ele, sarmaş dolaş geziyorlar ve ikisi de daha 15 yaşında... Eminim ki bu görüntülerle anne ve babaları gurur duyuyordur, devam etmesi için ellerinden geleni yapıyordur. Çünkü zamanında kendileri de bu yollardan geçerek ünlü oldukları için zengin olmanın, şatafatlı hayat sürmenin bu yoldan geçtiğini biliyorlar.
“Çocuk, benim çocuğum. Sana ne,” diyenler olabilir (ki) büyük ihtimal böyle diyeceklerdir. O zaman onlarda 16 yaşında evlenen bir kız çocuğuna “gerici” deyip kıyamet koparmayacak. Bu arada 16 yaşında bir kız çocuğunun evlenmesine katiyen karşı biriyim. Belirtmek istediğim konu, bunların çifte standardı... Ancak 15 yaşında her gün farklı kişilerle sarmaş dolaş yaşamasındansa, evlenmesi o çocuk için daha mantıklı ve doğru bir davranıştır.
Bunun yanında vücudunu sergilemekten başka hiç bir işe yaramayan halk tabiriyle bir mankenin çocuğu ile yaşadığı polemikten dolayı gına gelmişti. Her ekonomi sayfalarını, güncel haber kanallarını takip ederken benim için, ülke için zerre faydası olmayan birilerinin yaşadıklarını okumak ya da izlemek zorunda mıyım? Gündemden düşen, özel günlere davet edilmeyen sözde ünlülerin bazılarına bir bakıyorsunuz yarı çıplak fotoğraflarını paylaşarak tekrar magazin haberlerinde yer almaya çalışıyorlar. Çünkü düzen böyle çalışıyor, para böyle kazanılıyor. Bu kişiler de çocuklarını gittikleri yoldan yetiştiriyorlar ki şan, şöhret, para sahibi olsunlar. İster muhafazakarların, ister sekülerlerin çocukları da bunları izledikçe özeniyor, hevesleniyor ve o yoldan yürümek istiyor.
Son olarak muhafazakar bildiğimiz TV kanalları, bu konularda çocukları muhalif bildiğimiz kanallardan daha fazla sinsice zehirliyorlar. Öyle diziler var ki daha ilkokul çağında ki çocukların sevgilileri cirit atıyor. Daha neler neler! Çocuklarımızın büyümesindeki ilk önceliğimiz iyi okul, iyi üniversite ve iyi bir maddi hayat... Bunlardan önce ahlak, utanma duygusu, doğruluk, hoşgörü, sevgi, saygı ve adaleti aşılarsak iyi bir eğitim hayatı zaten kendiliğinden oluşacaktır.
Lokanta ve Restoranlar Cep Yakıyor
Çok değil, bir kaç yıl öncesine kadar restoranlarda ana yemek yanında salata, yoğurt, ezme, sos, su gibi tabaklar bedavaydı. Sadece gazlı içecek ve tatlı ekstra ücretliydi. Şimdi her şey artı ücretli. Bazı lokanta ve restoranlarda ana yemek harici ne talep ederseniz ya da ne getirirseler ayrı ücret olarak menüye ekliyorlar. Açıklamaları da klişe ve ortak! “Zarar ediyoruz.” Yurt dışına gidildiğinde ise “sinek avlıyoruz,” diyerek feryat ediyorlar.
Son günlerde bazı restoran ve lokanta sahiplerinin açıklamalarını izlemişsinizdir. Piyasadan yüzde 30 aşağı sattıkları halde kâr ettiklerini belirttiler. Hatta çevre lokanta ve restoran sahiplerinin uygun satmasından dolayı tepki gösterdiğini ve onların sattığı fiyatlardan satması gerektiği yönünde de baskı yapıldığını kameralar önünde anlattılar. Bu açıklamalardan anladık ki fahiş zam yapmadan da kâr edilebiliyormuş.
Artık bazı lokanta ve restoranlar ellerinden gelse kürdanı, peçeteyi ücretli verecekler. Hatta ilerleyen günlerde tuvaletlere girişte küçük abdest, büyük abdest ayrımı yaparak fiyatlandırır iseler kimse şaşırmasın! Kafelerde aynı şekilde cep yakıyor ancak bu konunun ayrı bir şekilde ele alınarak detaylı değerlendirmek gerekiyor.
Halk Açlığa Terk Edildi
Sosyal medyanın ikinci el sayfalarında “Erzurum’da senetle borç para verecek kişi arıyorum” diye yapılan ilanlar gün geçtikçe artıyor. Aslında hiç tanımadığı kişilere borç para soranlar, kısaca “tefeci arıyorum,” diyorlar. Bu talebin çaresizlikten mi, keyiften mi, yoksa dolandırma amaçlı mı olduğunu bilemem. Bildiğim tek şey sıkılaştırma ortamında şu an vatandaş ve esnafın nakit paraya oldukça ihtiyacı olduğu ve bu durumun hiç kimsenin umurunda olmadığıdır...
Özellikle kobilerin krediye, nakite, likiditeye erişimi oldukça sınırlı ve faiz oranları aşırı yüksek olduğundan uygulanan politika ile ‘ölen ölür kalan sağlar bizimdir’ mantığı yürütülüyor. Emekli ve asgari ücretliler ise ay sonunu getiremediği gibi kredi kartlarının asgarisi de artık günü kurtaramıyor.
Son açıklanan Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi verilerine göre; 2024 Ocak-Mayıs döneminde 750 bin kişi bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödeyemediğinden dolayı yasal takibe düşmüş, yasal takibe düşen 750 bin tüketicinin borcu ise 72 milyar liraya ulaşmış. Düşünsenize bu yılın ikinci çeyreği dolmadan 750 bin kişi yasal takibe düşmüş ve aile fertlerine dağıtıldığında korkunç rakamlar ortaya çıkıyor. Sıkılaştırma politikasının seyri yavaşlayana kadar acil olarak 90 gün olan yasal takip süresinin geçici olarak 180 güne çıkarılması ve banka borçlarının yapılandırılması gerekmektedir. Yıl sonuna kadar geçecek süre tüketiciler için çok geç olabilir.
Gerek esnaf gerekse tüketici açısından kötü bir gelişme olan tefecilere göz kırpılması felaketin başıdır ve tefeciden para talep etmek yerine çevrelerinden borç altın ya da dolar almaları yararlarına olacaktır...
halkı aldatan, dolandıran, yalan söyleyen, ne idüği belli olmayan bir güruha bağlamışlar, ülkeyi onunla toz pembe görüyorlar. Neden halkın bu durumunu görmeyip bu halkı öteliyorlar neden, neden ?. Halkın oyunu alanda, koltuğa yerleşince iyi, ama çaresiz halka çare bulmakta, onlara insanca bir hayat sürmeyi sağlamakta hiç yoklar. Geçen gün bir iktidar milleti halkın içine girmek istedi, az kalsın linç edilecekti, polis zor kurtardı. Halkın içine girecek yüzleri yok. Halk bunlardan kurtulmak istiyor. Son yapılan anketlerde , yüzde yirmilere düşmüşler. Halk erken seçim istiyor, bunlardan kurtulmak istiyor. Tek çare erken seçim. Artık bunların bundan sonra bu halka verecekleri bir şey yok. Çünkü, bu ülkeyi bu hâle bunlar getirdi. Gelmek gibi, gitmek de bir erdemdir. Allah'a emanet olunuz. Selamlar.
Sayın Yazar, hayatın böyle yaşandığı, paranın böyle kazanıldığı yolunu bunlara açan, bu iktidardır. Bir çetede ve diğerlerinde bunu gördük. Kara para aklama, vergi kaçırma, lüks yaşama, dolarları tomar tomar saçıp savurmalarvb. Bunlar bizzat korundu, biçareler de bunlara uydu, sosyal ahlâk, tarumar edildi. Rahmetli Demirel, yüksek enflasyon " önce toplum yapısını bozar, fuhuş, ahlaksızlık toplumu kapsar, toplumlar çöker, yıkılır."demiştir.bugun bu mevcuttur. Hükümetin bir borazanı, sözde müslüman bir TV, mayolu, bikinili, plaj kıyafetli güzel bayana, bir keremin reklamını, üç beş kuruş almak için günlerce yapıyor. Daha neler neler, daha toplum, nasıl olacak ki. Açlık sınırı 26 bin tl'ye gelmiş, 20 milyon aç, yoksul ve perişan, halk inim inim inliyor. Hükümet bunun sebebi,bunu görüyor ve hiç umurlarında bile değil. Neden ?. Başarısızlar, yapamıyorlar ve beceriksizler. Ama biraz daha koltukta kalalım, biraz daha saltanatı uzatalım diye bırakıp gitmiyorlar. Herşeylerini, TÜİK denilen