Fark ettiniz mi? Milletvekilleri, bakanlar, üst düzey bürokrat ve diplomatlar ya iş adamlarından seçiliyor, ya ailesi üst düzey bürokrat veya varlıklı oluyor, ya da kendisi ilk işe başladığı günlerden günümüze kadar yüksek maaşla çalışmış oluyor. İçlerinden bir iki kişi mevki ve makamlara taşradan gelse de onlarda çoğunluğa ayak uydurmada pek acemilik çekmiyor.
Bu gerçekler neticesinde de hayatında bir kez işsiz, parasız ve araçsız kalmamış birilerinden yoksul halkın feryadını duyması için empati bekliyoruz.
Mesela bakıyorsunuz, işçi maaşlarının belirlenmesinde en önemli makamda oturan bir bakan, “ülkemizde asgari ücretle çalışıp da aşırı yoksulluk veya açlık sınırı içinde yaşayan bulunmamaktadır,” diyebiliyor. Mesela bir akşam yemeğine 5 bin liradan fazla veren siyasiler, ‘7 bin 500 lira aylık alan emekliye yılda bir kez verilen 5 bin lirayı çok büyük bir rakam gibi görebiliyor.’ Mesela sadece çocuğunun özel okul kaydı için aylık 20 bin lira ödeyen biri asgari ücreti belirleyen kurulda yer alabiliyor.
TÜİK ve Merkez Bankası’nın ortaklaşa yaptığı Tüketici Güven Endeksinden ‘vatandaşların çoğunluğunun ekonomik şartlardan çokta şikayetçi olmadıkları’ sonucu çıkmış. Yani şikayetçilermiş ama ‘mutfak yanacak kadar değilmiş.’ Bu anket, hangi gelir gurubuyla, nerede, nasıl yapılmış çok merak ediyorum. Yumurtanın kolisini 100 liraya, 1 kilogram peyniri 150 liraya, 5 litre ayçiçeği yağını 170 liraya alan bizleri ya kandırıyorlar ya da durumdan çokta şikayetçi olmayanların alışveriş yaptığı farklı bir market türünü biz bilmiyoruz.
Bunları bugün dile getirmemin nedeni ise her asgari ücret belirleme sürecine girildiğinde bakanlar, siyasiler, bürokratlar, iş adamları ve bazı gazeteciler geçim zorluğuna dem vurarak kötü tabloya iyimser yaklaşma çabasında oluyorlar.
Ülkemizde çalışanların çoğunluğunun asgari ücretli olduğu ve emeklilerin perişan halde yaşadığı bir ortamda ne anketlere, ne de söylemlere hiç kimse inanmıyor. Bu nedenle Bakan Şimşek’in daima vurgu yaptığı, bu günlerde bazı iş adamları ve ekonomistlerinde dillendirdiği “enflasyonu işçi giderleri yükseltiyor,” söylemlerini vatandaşlar iyi niyetli bulmuyor.
Çünkü gelmiş geçmiş zamanlar içerisinde en fazla gelir elde eden bankaların ve büyük şirketlerin varlığı, yüksek gelirlilerin gerek kredi, gerekse finansal kaynaklarını döviz ve altına yatırarak vurgun yaptığı, evi ve arabası olanların mal varlıklarını 10’a katladığı heterodoks ekonomi politikasının enkazının, sadece alın teriyle kazanan işçiye yüklendiğine/yükleneceğine dair endişe var.