İlk tiyatro sanatçımız Afife Jale’nin başına gelenler, ideolojisini niyetine maske ederek makam mevkie ulaşan, karakter yoksunu kişilere örnek olacak niteliktedir. Günümüzde bu tarz insanlara her köşe başında rastlamak maalesef mümkündür.
İlk Müslüman ve Türk kadın tiyatro sanatçısı olan Afife Jale son dönem Osmanlı paşalarından Dr. Sait Paşa’nın Medhiye Hanım adlı kızından torunudur. Afife çocukluk dönemini dedesinin koruması altında geçirmiş, dedesinin ölümünden sonra bu himayeden mahrum kalmıştır. Babası Hidayet Bey, kızı Afife’nin tiyatro ile uğraşmasını kabul etmeyip annesi Medhiye Hanım’ı boşayarak anne kızı sokağa atmış, ölene kadar onlarla görüşmemiştir.
Tiyatro sevdasından vazgeçmeyen Afife, Darü’lbedayi yönetiminin teklifi üzerine Müslüman Türk kadını kimliği ile ilk kez sahneye çıktığında İstanbul Hükümeti Müslüman Türk kadının sahneye çıkmasını onaylamamış, birkaç kez tiyatroya baskın yaparak Afife’nin sahneye çıkmasını engellemiştir.
Kurtuluş Savaşı’nın başarılı olmasından sonra Türkiye’de biraz daha özgür ortam oluşmuş, bundan sonra Afife Jale de sahnede sanatını icra etme imkânını yakalamıştır.
Afife Jale, Fikret Şadi Bey önderliğinde tiyatro sanatının öncüleri 1924 yılında Anadolu’da bir turneye çıkar, Gülcemal Vapuruyla Trabzon’a gelirler.
Trabzon’da gündüz bayanlara, akşam erkeklere olmak üzere Leblebici Horhor, Hisse-i Şayia adlı oyunlar sahnelenecektir.
Afife Jale ve Fikret Şadi Bey, oyun sahnelenmeden önce Vali Cemal Bey ile Belediye Reisi Kazazzade Hüseyin Efendi’yi ziyaret ederler. Daha sonra il emniyet müdürü ile görüşmek için makamına varırlar.
Kuvayi milliye kalpağı ile karşılarında duran il emniyet müdürünü gören Afife Jale büyük bir şok geçirir. Millî mücadele devam ederken İstanbul Hükümeti adına Müslüman bir Türk kadının sahneye çıkmasına asla izin vermeyeceğini söyleyen, Afife Jale’ye seni sahnede gördüğümde kendi avradımı görüyormuş gibi oluyorum diyerek namus abidesi kesilen, sahneye çıkmasından sorumlu tuttuğu Celal Sahir ile Hüseyin Suat Bey’i hapse tıkayan komiser, şimdi emniyet müdürü olarak karşılarında durmaktadır.
Oradaki kişilere geçmişte Afife Jale ile yaşamış olduğu tatsız bu hadiseyi kısaca ve tatlı bir şekilde hatırlatan emniyet müdürü, tiyatro ekibine dönerek “Bu yaptığınız bir memleket işidir. Hele heyetiniz içinde Türk kadınlarının da bulunuşu takdire şayandır. Bu şehirde, yapacağınız ikinci bir hizmet daha sizi bekliyor. O da temsillerinizi kadınlara ayrı, erkeklere ayrı olarak değil, İstanbul’da olduğu gibi karışık yapmanızdır. Buna muvaffak olduğunuz takdirde, bu medeni hayatı Trabzon’a siz getirmiş ve böylece çok şerefli bir iş yapmış olacaksınız.” der.
Daha bir iki yıl önce, sahneye çıktığı için kendisine o… muamelesi yapan bu adamın şimdi bu şerefli görevden bahsetmesini Afife büyük bir şaşkınlıkla karşılar ve demek ki şerefsizlik, hapse yatmayı göze alarak dünya görüşlerinde ısrar etmek değil, aniden döneklik yaparak her dönemde kendine makam elden eden bu insanların davranışıymış, diye düşünür.
Afife Jale genç yaşta öldüğünde affetmediği iki kişiden birisi genç yaşta sahneye çıktığı için kendisini korkutarak hayatı boyunca baş ağrıları ile yaşamasına neden olan bu emniyet müdürü olmuştur.
Osman Balcıgil’in Vasfı Rıza Zobu’nun O Günden Bu Güne adlı kitabından nakille Afife Jale adlı biyografik romanında bahsettiği bu olay yaşadığımız, karşılaştığımız olayların ön sözü gibidir.
Millî Mücadeleye fiili olarak katılmayan, karşı olan veya sessiz kalarak neticeyi bekleyen birçok kişi, zaferden sonra ani dönüş yaparak bu durumu ikbale çevirmiş, bazıları daha da ileri giderek kraldan çok kralcı kesilmişlerdir.
Fuzulî’nin Cânı kim cânânı içün sevse cânânın sever/ (Cânı içün kim cânânın sever cânın sever beytinde olduğu gibi dünyada her kim ki canını, sevgilisi için severse aslında yine cananını (sevgilisini) sevmiş olur, aynı şekilde cananı, yani sevgilisini de kendi canı için seven kişiler aynı zamanda kendi varlığını sevmiş olurlar, dediği gibi günümüzde birçok kişi, canı için cananı sevmekte ve sevgiliyi, vatanı, milleti, devleti, dini, Atatürkçülüğü (samimi kişileri tenzih ederiz) kendi çıkarı, ikbali, menfaati için aracı etmektedirler.