Mithat Cemal Kuntay Üç İstanbul adlı romanının başkahramanı Adnan Bey’e yazmış olduğu bir mektupta onun vatanperverliğini sorgulayacak şu soruları yöneltmişti: İktidar mevkiinden çekildikten sonra vatanperver misin? Fırkanız (partiniz) iktidardan düştükten sonra da memleketi sevecek misiniz? Yirmi dört saatin kaç dakikasını memleketi düşündüğünüzü sorsalar söyleyecek vaktiniz var mı? Mektupta Adnan Bey’den biz memleketi ikbal mevkiinde değilken de seviyoruz, deyin diye ondan gerçek vatanseverliğini göstermesini istemektedir.
Bu soruları bugün memleket meselelerinde ahkâm kesen, ağzından vatan millet, milliyetçilik kavramlarını düşürmeyen, laiklik, çağdaşlık değerlerini ön plana çıkaran makam mevki sahiplerine, bürokratlara, ikbali parlak valilere, kaymakamlara, zenginlere, akademisyenlere velhasıl memleketin kaymağından nemalanan milyonlarca insana sormak gerekmektedir.
Bu soruları Türkiye’nin gerçek sahibiymiş gibi hareket eden, memlekette istedikleri her mevkie rahatça gelen ensesi kalın kişilere, hayatlarında sıkıntı yaşamayan, Âşık Sümmanî’nin dediği gibi el ettiğinde herkesin everek (acele ederek) isteğini yerine getirmeğe çalıştığı beylere, efendilere sormak lazım.
Kendileri için memleketin her tarafı düz, ova olan, ayağı taşa değmeyen, sıkıntı çekmeyen, her daim üst perdeden vatan millet adına konuşan adamlar acaba böyle sorulara ne cevap vereceklerdir?
Memleketin gerçek sahibi gibi hareket eden bu kişiler evlerini, yatlarını sever gibi memleketi sevmektedirler. Keşke bu insanların vatan sevgilerini ölçecek bir sınav icat edilebilse. Bu insanlara dikkatlice bakılırsa bunların Türk Milletinin yüzyıl sonrası ile ilgili hayallerinin, planlarının, kaygılarının olmadığı görülecektir. Her dem üst perdeden konuşan bu insanların bazıları, köyün köpeği gibi hâlin bekçiliğini yapmakta, kendi ikballerini, pozisyonlarını ve maddi varlıklarını korumaya çalışmaktan başka bir davranış sergilememektedirler.
Gerçek vatanperver insanları tanımak için onların mahrumiyet anlarını beklemek, o zamanda verecekleri tepkileri gözlemlemek gerekmektedir. Mütareke döneminde yolsuzluk artmış, milyonlarca vatan evladı memleket için canını verirken, İstanbul’da duran, gazete ve siyaset üzerinden milliyetçilik yapanların birçoğu yolsuzluğa bulaşmış, Mithat Cemal Kuntay’ın dediği gibi, ülkemiz Umumi Harpte kazanıp sırıtanlarla, kazanamayıp somurtanlar ülkesine dönüşmüştü. O dönemde gazetecilik literatüründe en çok kullanılan kavramlardan birisi de yeni zenginler kavramı olmuş, mütareke döneminde savaşın bitmesini istemeyen, karaborsacılık ve gayrimeşru işlerle uğraşan yeni vatanseverler türemişti.
Ömrünü vatan ve milleti için cephelerde harcayan, birinci dünya savaşında otuz iki yaşındayken şehit ve Erzurum’da medfun olan Grebeneli Bekir Fikri Bey, genç yaşta yazmış olduğu Mefküre-i Vatan, Orduda İman, adlı eserinde “(İstanbul’da birçok saldırmalı reisler işitiyordum ki onlardan yerler titrermiş. Hâlbuki muharebede evden çıkmamışlar. Bir milletin kabadayıları, gazadaki dereceleri ile tayin olunurlar. Yoksa kız kaçırmak, umumhane-genelev- kapatmakla değil. Barış zamanında hükumet tanımaz, ağzını kapatmaz, hakikate göz kırpmaz nice ahali tanırım ki savaş zamanı gelince pek zelilâne hareket ettiler. Bazı kimseler barış zamanında onlar kadar cesur olmadıkları hâlde, vatan mefkûresini anladıklarından, son derece fedakâr oldular)” diyerek o dönemde barış zamanı kahramanları ile gerçek kahramanların portresini çizmiştir.
Memleketi sevmek var olan üzerinden nutuk atmakla değil, gelecek yüzyılın, bin yılın Türkiye’sini hayal ederek çalışmak, onun temellerini atmak için zaman harcamakla olur. Gerçek memleket sevgisi varlık zamanının söylemleri ile değil, yokluk zamanın kahramanlığı ve fedakârlığı ile ortaya çıkar.
İsmet Özel Kalın Türk adlı kitabında Türkiye için, bu ülkede bu vatan benim olsun diyenlerle bir vatanım olsun diyenlerin bulunduğunu ifade etmektedir. Vatan benim olsun diyenler, belirli kimliği ve düşünceyi etiket gibi kullanarak bürokrasinin kaymağını yiyenlerden; bir vatanım olsun diyenler ise vatanı için hayal kurup çalışanlardan oluşmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarından son yirmi yılına kadar bu vatan benim olsun diyenler bu ülkeyi yönetmekte, bürokrasiyi onlar oluşturmaktaydı. Şimdi yirmi yıldır da aynı mantıkla hareket eden başka bir grup türemeye başladı…
Allah sonumuzu hayreylesin…