Çanakkale bir destandır! Evet, kesinlikle öyledir !
Hollywood işe el atıp şöyle esaslı bir filmini yapsa Çanakkale, kesinlikle o ünlü Truva filminden çok daha fazla dikkat çeker!
Evet, kesinlikle öyle !
Şiirini, Mehmed Akif yazdı, eşi benzeri var mı? Yok, hakikaten de yok!
Ruhu şad olsun buyuk İstiklal Şairimizin.
Bugun Çanakkale Zaferimizi 109’uncu yıldönümünde kutlamakla ve Çanakkale şehitlerimizle rahmetle, minnetle anmakla birlikte; geçtiğimiz günlerde kabulünün 103’üncü yılını idrak ettiğimiz İstiklal Marşımızı da bir kez daha, yepyeni bir konjonktur içinde idrak ediyoruz. İdrak etmek ne demek peki?
Anlamak; ki anlıyoruz...
Anmak; ki anıyoruz...
Hissetmek; ki evet, kalbimizin merkezinde hissediyoruz...
Destanlarımızı; Ergenekon’u, Diriliş’i, Manas’ı adeta çaga uyarlayıp yeniden özetleyen İstiklal Marşımızın her bir dizesini yeniden idrak ediyoruz...
Hem Çanakkale’de yaşanan her bir olay hem İstiklal Marşımızın 10 kıtasının her biri; hikâye olur, senaryo olur, oratoryo olur, beste olur, roman olur...
Ama diğer taraftan Çanakkale coşkulu anlatım olanağı sunan bir trajedi, ilham verici bir epik-lirik kaynak olmasından daha çok, kaskatı bir sınavdır!
İnsanın iradesiyle, İslam’ın vahdetle (birlikle), Türk’ün ebediyen yok edilme kastıyla yüzleştiği çok zor bir sınav...
★★
Peki soruları neydi bu sınavın, bakalım. Sadece iki soru var:
Soru-1: Çanakkale ve Sarıkamış birbirinin simetrisi miydi?
Türkiye haritasını ortadan ikiye katlarsanız geçmişte en acıklı cephe savaşlarının yaşandığı iki yer, ilginç biçimde üst üste gelir: Çanakkale ile Sarıkamış…
Bu iki şehir, adeta birbirinin simetrisidir. İkisinde de milletimiz büyük kayıplar yaşadı ve ikisi de genç nesiller için birer tarih kitabı değerinde.
En batıdan en doğuya, Çanakkale’den Sarıkamış’a uzayan bu tarih sayfasını öğrenen, çözen, idrak eden Türk genci; kolay kolay maneviyatını yitirmez, korkuya kapılmaz, aldatılamaz ve geri adım atmaz…
Vatanını, milletini satmaz ve sıkıştığında mevziyi bırakıp kaçmaz!
★★
Soru-2: Çanakkale, Truva’nın intikamı mıydı?
Belki işitmişsinizdir; Gazi Mustafa Kemal, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni kazandıktan sonra İzmir’e doğru yol alırken yanındakilere ‘Truva’nın intikamını aldık!’ demiştir.
Ben, bunu Hürriyet yazarı Murat Bardakçı’dan okumuştum. Daha sonra İpek Özbey de yazdı.
Öte yandan gazeteci Cevdet Cantürk, Milliyet’te yayımlanan bir yazıda bu olayın Çanakkale-Anafartalar’da gerçekleştiğini iddia etti ve ekledi:
“1915’te düzenlenen işgal harekâtı, tam da Truva’nın olduğu yerde ve tam da aynı yöntemle tekrar edildi. Çıkarmanın ardından 8,5 ay süren çok kanlı boğuşmaların sonunda, istilacıların sıvışıp gitmesi üzerine, Anafartalar grubu Komutanı Mustafa Kemal, 'İşte şimdi Truva’nın İntikamını aldık' demiştir"
Peki gazetecilerin dile getirdiği bu varsayım, hangi tarihsel kaynağa dayanıyor?
Hüseyin Kütük, internet ortamındaki bir paylaşım portalında, Saklı Tarih’te, yazmıştı:
“Ön Türklerin Turok kolundan olan Troyalılar, M.Ö. 1700'lerden itibaren Trakya bölgesine de adını vermiştir.
M.Ö. 1240-1230 yılları arasında on yıl süren savaşın sonunda Helenlerin (Tahta at)hilesiyle yenilen Troyalı Türklerin ve Troya Kağanı Hektor'un öcü Yunanlardan en son Atatürk tarafından alınmıştır.
Troyalıların Türk olduğundan yabancılardan ve yazılı olarak ilk kez M.S. 12. yüzyılda, Tyreli William söz eder. İspanyol Pero Tafur ise 1437'de fetih öncesi İstanbul'una uğradığında insanlar arasında "Türkler Truva'nın intikamını alacaklar." sözünün dolaştığını yazar.
1453’te İstanbul’un kuşatması sırasında kentte bulunan Kardinal İsidore yazdığı bir mektupta Fatih'e "Troyalıların Prensi" diye hitap eder.
(Kaynak: Terence Spencer, Turks and Trojans in the Renaissance)
Fatih Sultan Mehmet'in vakanüvisi Kritovulos, Fatih'in Midilli seferi sırasında Çanakkale'de Troya kalıntılarının bulunduğu yerde Troya savaşı kahramanları hakkında hayranlık hisleriyle onları övdüğünü belirtir.
(Kaynak: Erhan Afyoncu, Truva'nın İntikamı, s. 94)
Avrupa'da pek çok rönesans düşünürünün eserinde Troya kenti Yunanlar tarafından ele geçirildikten sonra Troyalı General Turkus komutasındaki Türklerin Anadolu'nun içlerinden güç toplayıp Trakya'ya geri dönerek Yunanlardan intikam aldığı anlatılmıştır.
(Kaynak: James Harper, Rome vs. İstanbul: Competing Claims and the Moral Value of Trojan Heritage)
Ünlü tarihci Gibbon’un Roma İmparatorluğu’yla ilgili dev eserinde Türklerin soyu cengâver Teucri’ye dayandığından Türk anlamına gelen Latince ‘Turci’ ve İtalyanca ‘Turchi’ sözcükleri buradan geldiğini söyler. Roma İmparatorluğu'nu kuranlardan bazıları da kendi soylarını Troyalılara dayandırır." demektedir.
(Kaynak: Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, VI Cilt)
Troya yenilgisinden sonra bir Türk kolu da İtalya’ya giderek İskit Türkleriyle birleşip Türklerin Etrüsk boyunu oluşturmuştur. Etrüskler, Latin alfabesini icat eden ve Roma İmparatorluğu'nun dip kültüründe yer alan bir Türk boyu olmuştur.
(Kaynak: Prof. Dr. Ekrem Memiş, Troya ve Troyalılar & Troyalılar Türk müdür?, Altınpost Yayınları.)
Düşmanlar, 1915'te Çanakkale'ye saldırırken yaklaşık 3 bin yıl önce Troya Türklerine saldıran Akhaların Agamemnon adlı komutanının adını, savaş gemilerinden birine vermiştir.
İstanbul'un ikinci fatihi Mustafa Kemal Atatürk ise "Dumlupınar'da Hektor'un ve Troyalıların öcünü aldık!" diyerek Anadolu ve Trakya'nın binlerce yıllık Türk yurdu olduğuna bir kez daha işaret etmiştir.
(Kaynak: Sabahattin Eyüboğlu, Mavi ve Kara)
(Devamı yarın)