Erzurum Lisesi kayıt olduğum gün kendime bir söz vermiştim. Okulun en çalışkan ve davranış bakımından öncü öğrencilerinden biri olacaktım. Zira burası Erzurum Lisesiydi ve buraya layık olmak lazımdı. Öyle sıradan bir okula gelmemiştim, onun farkındaydım. Bunu da çok şükür başarmış ve liseyi 2,5 yılda tamamlamıştım. O yıllarda liselerde kredili sistem vardı ve belli bir krediyi tamamlayan öğrenciler yarım dönem erken mezun olabiliyordu. Onu başarabilen öğrencilerden biride ben oldum ve okulumdan erkenden ayrılmış oldum. Koca 2,5 yılda nice anılar, hatıralar, sevinçler, hüzünler olmuş, ataması Erzurum Lisesine yapılan öğretmenler, ataması başka okullara çıkan öğretmenler, dostluklar, acılar ve daha nice anlara sahne olan yılların nihayetinde bitmişti. Bizde İz bırakan, izi kalan öğretmenler, öğrenciler, idareciler, memurlarıyla ayrı ayrı birbirinden güzel anılar ve benim hayatımda yer edinen lise Erzurum Lisesi…
Erzurum Lisesini yazmak aslında yürek ister ama olsun bende kendi penceremden lisemi yazmaya karar verdim. Hocalarımı, arkadaşlarımı, sınıfımı, müdürümü, bahçemizi, yatakhaneyi, kantini kısaca Erzurum Lisesini birde bende okuyun dedim. Kalem bu yürekte ne varsa onu yazar, olmayanı kalem yazmaz daha da doğrusu yazamaz. Necip Çadırcı, Sıddık Keleşoğlu, Hayrettin Aslan, Murat Tonuç, Şükrü Özdemir, Yasemin Akın, Abdülkadir Özcan, Kadir Işık, Mevlut Akyüz, Kemal Gündüz, İsmail Bağrıyanık, Naci Ardahanlı, Zakir Gürbüz ve daha nice adını sayamadığım hocalarım, var olun hepinizi saygıyla selamlıyor, ellerinizden hasretle öpüyorum.
İlk başta Erzurum Lisesinin efsane ismiyle, yani müdürümüz Necip Çadırcıyla yazımıza bismillah diyelim mi? Necip Bey o dönem bizim müdürümüzdü. Necip beyle alakalı aklımda kalan o kadar çok anım var ki! Aslında hangisinden başlayacağıma karar vermem hayli zor oldu. İlk olarak şunu itiraf etmeliyim ki Necip Çadırcı hakikaten bir müdürdü. Kısa boylu, hafif kiloluydu Necip Bey. Yalnız törenlerde orta bahçedeki merdivenli yere ana binadan komut vermek için geldiğinde adeta gözümüzde büyürdü. Göründüğü andan itibaren hiç kimseden ses çıkmaz, pür dikkat duran tüm talebelerin gözü onda olurdu. Konuşması net ve anlaşılırdı. Taviz vermeyen bir duruşu vardı. Takım elbisesi hep üzerinde olurdu. Tıraşsız bir gün bile onu gördüğümü hatırlamıyorum. Söylenileceği söyler, törenin başlaması emrini verirdi. Usulca geri çekilir, hazır ol komutundan sonra marşın söylenmesini o da bizimle beklerdi. Koridorlarda dolaştığında veya bahçeye çıktığında ciddiyetsizliğe tahammülü yoktu. Okulun ambleminin bulunduğu kravatın takılmasını çok önemserdi. Kontrolleri bizzat sabah kendi yapardı. Takmayanları okula almazdı. Bir keresinde bende o kravatı takmadığım için, müdür bey beni okula almamış, bende hızlıca eve geri dönmüş kravatımı aldıktan sonra geri döndüğümde okula alınmıştım. Müdürümüz kurallardan asla taviz vermez, disiplini elden bırakmazdı. Necip Çadırcıyı makam odasında gördüğümde ise ona olan hayranlığım bir kez daha artmıştı. O gün okulda nöbetçiydim. Müdür beye ulaştırılması gereken bir evrak vardı. O evrak nöbetçi öğrenciye teslim edilmişti. Teslim edilen nöbetçi öğrenci ise bendim. Ana binada üst katta yer alan makam odasının olduğu yere doğru yöneldim. Koridorun sonunda dipte yer alan odaya kadar vardım. O ana kadar hiç o kadar yakın olmamıştım bu odaya. Odanın önünde ki görevliye elimdeki evrakı müdür beye vermem gerektiğini söyledim. Oda hemen içeriye girip müdür beye durumu izah etti. Birazdan müdür beyin beni içeride beklediğini işittim. Çok heyecanlanmıştım. Bu durumlarda aslında görevli evrakları alır ve kendisi müdüre teslim ederdi. Öyle olmamış ve ben içeriye davet edilmiştim. İçeri girdiğimde adeta büyülenmiştim. Oda çok güzeldi. Farklı bir yere girdiğimi anlamıştım. Dilim tutulmuştu. Ne söyleyeceğimi dahi unutmuştum. Necip Bey benim bu şaşkın halimi anlamıştı. Necip müdürümün oğlum buyur, hoş geldin diye seslendiğini işittim. İrkildim, kekeleyerek evrak getirdiğimi söyledim. Masadan kalktı ve elimdeki evrakı aldı. Daha sonra bana oturmam için emir verdi. Ben önce oturmak istemedim. Nihayetinde koskoca müdür, saygısızlık olur diye oturmadım. Bir kez daha söyleyince oturdum. Benimle sohbet etmeye başlamıştı. Çok hoşuma gitmişti. Tamı tamına 5 dakika benimle sohbet etmişti. O 5 dakika bana 5 asır gibi gelmişti. Necip Çadırcı yani efsane benimle sohbet etmişti. Değer vermişti. Kıymetliydim demek ki! Bana nöbetçiliğin öneminden bahsetti ve nasihatler de bulundu. Çok çalışmam gerektiğinin üzerinde durdu. Babacan tavırla beni, ben olduğum için takdir etti. Sonrada bana teşekkür edip odasından uğurladı. Necip hocam sizden Allah razı olsun, mekânınız cennet olsun, kabriniz nurla dolsun. Babacan tavrınızı hiç ama hiç unutmadım. Erzurum Lisesi ve siz iki ayrılmaz parçaydınız.
Edebiyat öğretmeni Zeki Kumcu haricinde hiçbirini eğitimciden saymıyorum hiçbirine de sevgim ve saygım yoktur..