Etrafında Türk sinemasının ünlü isimlerinin yer aldığı bir mekândaydı. Sıcacık çayını almış, masalardan birine oturmuştu. Mekânın soğukluğu her haliyle kendini hissettiriyordu. Kantinden aldığı sıcacık çayını yudumluyor olsa bile içinin ısınmadığını anlamıştı. Kantinin yanı başında bölmeyle ayrılmış diğer kısımda yanan bir sobanın yer aldığını biliyordu. Oraya gitsem mi diye düşündü! Aslında niye böyle düşündüğünü anlayamamıştı. Kantinde soğukta, titremeye devam etti. Kararını verdi, hızlıca yerinden kalktı. Elinde çayı ve kalemiyle ağır adımlarla sobanın olduğu kısma geçti. İçerisi tenhaydı. O saatlerde kantinin bu kısmında çok kimseler olmazdı. İçeriye girdiği andan itibaren biraz ısındığının farkına vardı. Sobanın yanında bulduğu bir sandalyeye oturdu. Çayını masanın üzerine koydu. Televizyonun açık olduğunu duyduğu müzik sesinden anlamıştı. Kurtlar Vadisi Pusunun geçmiş yıllarda yayımlanmış bölümlerinden biri oynuyordu ve etkileyici müzik çalıyordu. Biraz da sanki ilk defa o bölümü izliyormuşçasına oda tekrarlanan bölümü izlemeye başladı. Yanında üç veya dört kişinin olduğunu fark etti. Sonra o dört kişiden ikisinin kantinden ayrıldığını gördü. İçeride yalnızca üç kişi kalmışlardı. O iki kişi bir süre sonra hayatını etkileyecek bir eylemde bulunacaklardı. Orada iki kişi, iki erkek ve iki yetişkin insan…
Evet, iki kişiydiler ama birinin engeli vardı. Engelli olan yürürken, otururken, duygularını ifade ederken zorlanıyordu. Zorlanıyor olsa da kısmen de olsa kendini ifade edebiliyordu. Birkaç kere mescitte namaz kılarken o iki kişiden engelli, olanı görmüştü. O haliyle bile engelli olan kişi rabbine şükür etmeyi ihmal etmiyor, alnı secdeden kalkmıyordu. Beklenen an gelmişti. Mekânda şimdi büyük olan kardeş yani abi engelli kardeşini sarıp sarmalıyor adeta onu bağrına basıyordu. İki çayda onlar almıştı. Birlikte hem sohbet edecek hem de dizi filme bakacaklardı. Abi çay tabağındaki şekeri aldı, çaya batırıp ıslattıktan sonra engelli kardeşinin ağzına koydu. Ardından ise çaya yöneldi. Çay sıcacıktı. Engelli kardeşinin sıcak çayda ağzı yanar diye düşünüyor olmalı ki üfleyerek, çay bardağını kardeşine doğru uzattı. Kardeşi bu durumdan memnun olduğunu yüzüyle, eliyle ve tüm bedeniyle belli ediyor, belli belirsiz sözler konuşmaya çalışıyordu. Bu durum bardaktaki çay bitene kadar böyle devam etti. Abinin çayı çoktan soğumuştu. Zira engelli kardeşi çayını içmeden onun çayı içmesi doğru değildi. Ve buna da hakkı yoktu diye düşünüyordu. Öncelik kardeşinindi. O tamamsa o da tamam olacaktı. Allah’ın en güzel emaneti önündeydi ve emanetine de dört elle sarılmalıydı.
Abi, engelli kardeşinin adeta her şeyiydi. Bu sahneye şahit olanda durumu görüyor ve haline şükrediyordu. Yaklaşık bir saat bir bebek gibi kardeşiyle ilgilenen abi içeriden yükselen bir sesle yerinden kalkmıştı. Giderken bile engelli kardeşine bakıyor, birazdan geliyorum mesajını veriyordu. Engelli kardeşin mutluluğu ise her halinden belli oluyordu. Bizlerin bu gün elimiz, ayağımız tutuyor olabilir ama unutmayalım ki hepimiz engelli adayıyız. Yarın ne olacağımızı bu günden bilemeyiz. Şükretmeli ve engellilere karşı sevgimizi her daim hissettirmeliyiz.