Üç yıl, 6 öğretim yılı, alınan karneler, geride kalan nice anılar ve bu gün yeni binasında eğitim-öğretim faaliyetlerine devam eden güzel okulumuz Şair Nefi Ortaokulu. Eğitim sürecimde İster dersime girmiş olsun isterse de dersime girmemiş olsun ama o okulun bir ferdi olmuş tüm öğretmenlerimizden Allah razı olsun. Bizlere o kadar güzel örnek oldular ki emekleri hiçbir zaman unutulmayacaktır. Ben, benim dönemim de başımdan geçen ve bu gün hatırladığımda dahi heyecanlandığım bazı anılarımı sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Doksanlı yıllarda bizim sosyal bilgiler adıyla bilinen bir dersimiz yoktu. Zira bizim dersimizin adı ya milli tarihti veyahut milli coğrafya. Dersin ismi bile ağırdı ki hocalarımız nasıl ağır olmasın ki! Milli tarih ve milli coğrafya derslerinde hocalarımız derse önce “milli” kavramını açıklayarak başlardı. Hepimiz hangi coğrafyada olduğumuzu ve hangi hain güçlerin emellerinin ülkemiz üzerinde olduğu anlamaya çalışırdık. Milli güç unsurlarını, milli varlığımızı tehdit edenleri, milli ve yerli olmanın ne demek olduğunu bilirdik. O şuurla hareket etmeye bizler o yaşlarda milli tarih ve milli coğrafya dersleriyle başlardık. Milli tarih ve milli coğrafya derslerine daha özen gösterir, dersin hakkını vermeye çalışırdık. Milli tarih derslerimize rahmetli Hilmi Polat hocamız gelirdi. Orta boylu, gözlüklü, her daim giydiği takım elbisesi ve kendine özgü dayak atma tekniğiyle o bizim Hilmi hocamız idi. Hilmi hocam kibar bir insandı. Trafik kazasında öldüğünü öğrendiğimde çok üzülmüş, kendisini acaba kırmış mıydım diye de hafızamı yoklamıştım. O yıllardan bugünüme Hilmi hocamla ilgili aklımda kalan tek anım çektiğim kopya ve yakalanmamdır. Milli tarih dersinin ilk sınavıydı. Yazılıya çok çalışmıştım. Tüm konulara hâkim idim. Sınavdan yüksek bir not alacağıma emindim. İlk sınavım öylede olmuş ve beklediğim gibi yüksek not almıştım. Yalnız ilk sınavda ters giden bir şey vardı. Benim önümdeki sıralarda oturan ve bu gün adını dahi hatırlamadığım bazı arkadaşlarım kopya çekmişti. Hilmi hocamız bunu görmemişti. Birinci sınav sonuçlarını Hilmi hoca elindeki not defterinden okuduğunda şok olmuştum. O arkadaşlarım benden yüksek not almışlardı. Belki de Hilmi hocamız onları görmüştü fakat bu seferlik af etmişti, lakin benim bundan haberim olmamıştı. Olsun yine de bu durumu kabul etmedim. Çok yanlış bir karar aldım ve ikinci sınavda bende kopya çekmeye karar verdim. Keşke o kararı hiç almamış olsaydım. İkinci yazılıya çalışmadım. Tek yaptığım şey hangi konunun kitabın hangi sayfasında olduğunu bilmekti. İşte onu çok iyi yapıyordum. İkinci yazılı günü gelip çatmıştı. Hilmi hoca sınıfa girdi. Sıra üzerindeki tüm kitapları masanın üstüne istedi. Ben kitabımı vermedim. Sınav için boş kâğıtlar tüm sınıfta dolaştı. Hilmi hoca 10 soru sordu. Tüm soruların cevabının nerede olduğunu biliyordum. Aslında ben sınava bu şekil de olsa çalışmıştım. Tüm soruların yazımı bitince Hilmi hoca defteri yazmaya masasına yöneldiğinde ben hemen kopya faaliyetine başladım. Güzel güzel soruların olduğu sayfaları buluyor ve cevapları yazıyordum. Kitabın sayfalarını teker teker koparmıştım. Sorulan sorunun cevabının olduğu sayfayı yırtıp sıranın üstüne koyup yazmaya devam ediyordum. Son sorudaydım. Her şey yolunda gibiydi. Birden kitabın sayfalarından biri yere düştü. İşte film orada kopmuştu. Hilmi hoca düşen kâğıdı görmüştü. İlk defa kopya çeken biri için bu an en tehlikeli anlardı. Panikledim. İşte yakalanmıştım. Hilmi hocanın bana doğru geldiğini gördüm. Hoca hemen sıranın altına baktı. Adamcağız şok olmuştu. Zira milli tarih kitabı paramparça olmuştu. Hemen beni tahtaya çıkardı. Elleriyle dudaklarıma vurmaya başladı. Hilmi hocanın farklı bir dayak atma şekliydi bu durum. Beni tüm sınıfın önünde o farklı dayak stiliyle güzelce ve haklı olarak haşladı. Benim korkum ise disipline gitmem idi. Dayak umurumda bile değildi. Hilmi hocanın disipline vermesi demek anne ve babamın okula gelmesi demekti. Hatta okuldan uzaklaştırma cezası almam bile olabilirdi. Ben niye arkadaşlarıma uymuştum ki! Onlar kopya çekebilir ama benim yapmamam gerekliydi. Olan olmuştu. Dedim ya tek korkum disiplin cezası almaktı. Hilmi hocam sadece beni tahtada dövmekle yetinmişti. Disipline vermemiş hatta aldığım notu karneme girmişti. Hocam mekânın cennet olsun. Biliyor musun ben o günden sonra kopya çekmeye tövbe ettim. İşte o gün Hilmi hocamın bana verdiği dersi hiç ama hiç unutmadım. Hilmi hoca kopya çekmemi çocukluğuma vermişti. Beni affetmişti. Hilmi hocam sizi çok ama çok özlüyor, rahmetle anıyorum. Bir sonraki yazımızda Nevzat Türkmen hocamla ilgili anımı paylaşmak umuduyla…