Yazı dizimizde Şair Nefi Ortaokulumuz ve çevresinden söz etmesek olmazdı. Öğretmenlerimize biraz ara verip zihinlerimizde diğer kalan anılara yolculuğa çıkalım, olmaz mı? Olur dediğinizi duyar gibi oldum. O zaman hadi bakalım, hatıralarımıza kaldığımız yerden devam edelim. Yarı hüzün yarı neşe, sonuçta hatıra adı üstünde, bizden yazması sizden okuyup yorum yapması olsun.
Ders başlamadan kısa süre önce okulun bahçesinde toplanırdık. Sabahçı veya öğlenci durumuna göre toplanma saatimiz değişirdi. Okulun karşısında yer alan geniş bir dükkân daima uğrak yerimizdi. O dükkânda bir çalışan davranışlarıyla diğerlerinden farklıydı. Bu çalışanın farklı bir iki vardı. Hiç yerinde duramazdı. Vücudu devamlı oynardı. Bir şey demeden hızlı hızlı hareket ederdi. Omuzların ileri geri atar dururdu. İlk zamanlarda çok garipsediğimiz fakat daha sonra alışık olduğumuz bir durumdu. Tatlımızı, tostumuzu, şekerimizi veyahut o an ihtiyaç duyduğumuz yiyecekleri oradan temin ederdik. Mezun olduktan sonrada dükkân sahipleri orada yine hizmetlerine devam ediyorlardı fakat ne zaman onlarda hikâyemizin bir parçası oldular inanın o bilmem çok zor. Şair Nefi Ortaokulumuzun yine bahçesinin tam çaprazında bir kırtasiye vardı. Şu an o kırtasiyenin olduğu taş yapı ayakta durmaktadır. Eski tarihi eşyaların satıldığı bir dükkân olarak hizmete devam etmektedir. O yıllarda kırtasiye ihtiyacımızı hep oradan karşılardık. Hep dedim ise de acil olanları desem daha doğru olur. Zira okul başlamadan kırtasiye alışverişimizi genelde ya Okur Pazarından yâda Kitapsarayından temin ederdik. Kurşun kalemimizi, kaybettiğimizi silgimizin yerine yenisini, kartondan çantamızı hep oradan satın alırdık. Hele de 07,05 veya 09 uçların satıldığı ana mekân orasıydı.
Okulun Çifte Minareli Medrese tarafına bakan yerde ise sahipsiz, kaderine terk edilmiş bir kamyon dururdu. Kamyonun oraya ne zaman geldiği ve kamyon sahibinin kim olduğu ise meçhuldü. Birileri bırakıp gitmişti. Bizim için kamyon onu fark ettiğimiz andan itibaren önemli bir oyuncak haline gelmişti. Okuldan artan kalan zamanlarda kamyonun yanına giderdik. İlk zamanlar kamyona binmeye cesaret edememiştik. Bir gün okuldan arkadaşlarla kamyonun içine girmek için anlaştık. Kararlaştığımız gün dışarıda şiddetli yağmur yağıyordu. Kamyona gizli gizli yaklaştık. Kimsenin olmadığını ve bizi izlemediklerine kanaat getirdiğimizde kamyona binmek için harekete geçtik. Kamyonun camlarından biri kırılmıştı. Kırık camdan içeriye elimi uzatarak kamyonun kapısını açmayı başardım. Kapı açılmıştı ve hemen benle beraber iki arkadaşım kamyonun içine atladık. Ben sürücü koltuğunu kimseye kaptırmadım. Bindiğimiz anda kamyonculuk başlamıştı. Yanımdaki arkadaşlarımı güya bir yere götürüyormuşum gibi davranıyordum. Çok eğleniyorduk. Camlardan içeriye yağmur damlaları sızıyordu ama hiç birimizin umurunda değildi. Kamyonun direksiyon büyüktü. Çevirmekte zorlanıyordum. Direksiyon bağlantısı koptuğu için sadece dönüyordu. Vites kolu ise çoktan bozulmuştu. Kamyonun müzik çalarının yerinde yeller esiyordu. Birileri çoktan buraya el atmıştı. Kamyonculuk oyunumuzda şoför kısmının taliplisi çok olurdu. Bir süre sonra yerinizi diğer arkadaşınıza verir sizde yan koltuğa geçerdiniz. Olsun sonuçta kamyonun içindeydik, yerimizin değişmesi moralimizi bozamazdı. Yağmur dininceye kadar kamyonun içinde kalırdık. O yıllarda mahalle aralarında genelde böyle terk edilmiş araçlar olurdu. Çocukların belki de en eğlendikleri oyuncaklar arasında bu terk edilmiş araçlar olmuştur. İşte Şair Nefi Ortaokulumuzun yanı başında ki kamyonda bizim için farklıydı. Hangi amaçla oraya konulmuş olursa olsun bizim için bir dönem mutluluk kaynağımızdı. Günümüzü şenlendiren, araçlara dair ön bilgilerimizi öğrenmeye aracı olan onlardı. Biz 90’lı yılların en şanslı çocuklarıydık. Bunu dün değil bu gün anlıyor ve her şeyimize vesile olanlardan binlerce Allah razı olsun diyoruz.
güzel içerik yani,yatırım.
Yazı dizisinin birkaçını okudum. Düşünce ve niyet güzel. Köklü bir kuruma ait "dönem hatırası" niteliğinde. Fakat özentisiz yazılan yazılarda bir çok devrik veya anlaşılmayan cümle var. Hadi yazarın gözünden kaçtı diyelim, editör veya tashihçiler ne iş yapıyor? Biraz özenti lütfen.