-Beyaz yakalığı, siyah önlüğü, kara tahtası, tüten soba, cebinde mendili, ayağında kara lastiği, kırık dökük sıraları olan talebelerdik biz, bir zamanlar imkânsızlıklarımız vardı ama bunun yanında hayallerimize umutla dokunup yön verenlerimiz de vardır.
-Bir beldeye gelenler değişir, gelenleri karşılayanlar değişmezse, değişim bekleyenler boşuna beklemesin.
-Ortaya konulan bir eseri sadece kâğıt ve fotokopi değeri olarak görmek ve ona değer biçmek emeğe duyulan en büyük saygısızlıktır. Yazılan her eserde bir emek, bir özveri vardır. Onun bedeli de ölçülmez. Sırf ucuz olsun diye emekle hazırlanan esere başka yolla ulaşmak ise emek verene saygısızlıktır. Bir eser kolay yazılmıyor, Onda yoğun bir çaba ve özveri vardır.
-Acının coğrafyası olmaz, insanın acısı olur. Acıyan ise bir insanın kalbidir, ruhudur. Acılara göz yumanlar, ne söylendiğini ancak aynı acıyı yaşadıklarında anlarlar. Akan gözyaşının ve akıtılan kanların bedeli ise ağır olur.
-İnsanlar vav gibi doğar, elif gibi ölürlermiş.
-Dünü kaybettin, yarının senin olacağı kesin değil, o zaman bugün sana verilenlere şükretme ve yeniden başlama zamanı olsun.
-Bazen anlatacak çok şeyin olur ama susarsın, bazen dinleyecek çok şeyin olur ama nafile beklersin
-Davası vatan ve millet olanla, koltuk sevdasına düşenler aynı anda yürümemelidir. Öyle bir cihaz olsaydı ki anında sevdası makam ve mevki olanın yüzüne bunu vurabilseydi. Böylelikle kendi hesaplarına çalışanlar elenir, millet için çalışanlara engel olunmazdı.
-Dostluklarında eğer –se, –sa’lar çok, her şeye rağmenlerin az ise yalnızsın demektir. İşte o zaman dostların değil, zaman paylaştıkların birikmiş demektir.
-Çocuklarımıza önce adam olmayı öğretmek lazım, lakin bundan önce öğretecek kişinin de adam olması gerekir. Adamlığın ölçütü ise diplomalar değildir. Ölçüt, erdemdir, edeptir, hayâdır, haddini bilmektir, tevazudur, sevgidir ve saygıdır.
-Adam olmayı cüzdanı ile unvanı arasında sananlar, aslında sadece makam sahibi olmuşlardır, adam değil. Bu yüzden atalar der ki; ‘’Ben sana koltuk sahibi olamazsın demedim, adam olamazsın dedim.’’
-Asalet farklı bir şey. Sonradan kazanılmıyor, doğuştan gelen ve yaratanın istediği canlıya verdiği bir nimet.
-İlme adanmış bir ömür ancak fedakârlıkla olur. Bu fedakârlık bazen zamanından, bazen yurdundan ama en çok da sevdiklerinden olur.
-Davaya sahip çıkabilmek için önce davaya adanmış ve davayı kavramış olmak gerekir. Davası Kıbrıs olmuş, ömrünü bu yolda tüketmiş, dava adamı Rauf Denktaş’ı rahmetle anıyorum.
-Emek ve alın teri olmadan başarı bekleyenler, piramitlere kılavuzsuz girip, firavun hazinelerine kavuşmayı hayal ederken bir anda kendini kaybolmuş bulan şaşkın gibidir.
-Elinden tutan yoksa ortaya koyduklarında yoktur demek, elinde tutan varsa eğer yok olanda var demek. Bu düzende kimi duyuyorsam aynı sitem aynı serzeniş. Yani her şeyin aslında özeti bir yerlerde adamın olması...
-Koşana eşlik ederken koşamıyorsan bari ayak bağı olma, çekil kenara, yol almak isteyen yolunu alsın. Korkma sen yine başarı gelirse selfie çeker ve tüm sosyal medyalarda beğenini alırsın hem de hiç emeksiz.
-Önemli olan ne söz söylediğin değil, önemli olan sözün kime söylediğindir. Bir kulaktan vurup diğerinden çıkıyorsa söz, ha duvara söylemişsin, ha ete, ha kemiğe fark etmez. Kulağa küpe olmuşsa söz, işte o zaman hedefe varmıştır attığın ok.
-Mekânlar farklı, iklimler hep aynı, mevsim kış, çaylar sıcak, muhabbet koyu, soba üstünde kestane, fokurdayan su, çatırdayan odun ateşi ve radyoda çalan aynı şarkılar, eski dostlar, eski dostlar...
-Savaşmadan kimin galip, kimin mağlup olacağı bilinmez. Kibirli nicelikler topluluğu çoğu zaman hakikaten inanan nitelikle yürekler karşısında mağlup olmuştur. Bu yüzden tarih kimi galip kimi mağlup yazacağını çok iyi bilir. Hakka inandıktan sonra zaten sen hep galipsin.
-Hak yolunda, milletin derdinde olanın da galibiyet ve mağlubiyet diye bir derdi de yoktur. Onlar sadece yaptıklarına ve yapacaklarına bakar. Zira bilirler ki lafla peynir gemisi yürümez.
-Koskoca olduğu söylenen üç günlük dünyada yiyeceğimiz iki lokma, giyeceğimiz bir hırka, önemli olan onur ve şeref, seni hatırlatacak vefalı dost yoksa geriye kalanların hepsi sadece bir hikâye. Ha senle ha sensiz.
Sevgili Kardeşim,sizin yazılarınızı zamanım ve zeminim müsait olduğunda severek okuyorum.Yazdıklarınızı keşke okullarda öğretmenler öğrencilerine anlatabilseler.Asalet dediğimiz sizin de dediğiniz gibi ne para,ne makam,ne şu ne bu ile olmuyor.Dikkat ederseniz "ben"lik" enaniyet" e hiç asaletli insanlarda rastlanmamıştır.Biz buna bir anlamda da "güç zehirlenmesi"diyoruz.Bir makam,mevki,para için eğilip,bükülenler var ya! onlara bütün kalbimle acıyorum.Asaletli insanların hayat tarzları düşüncelerinden dolayı farklıdırlar.Onlar der ki;"Aç kalmak alçalmaktan daha hayırlıdır"derler."İnsanı ayakta tutan iskelet ve kas sistemi değil,prensipleri ve inançlarıdır"der Enistein Keşke idealleri ve prensipleri olan bir gençlik yetiştirebilseydik.Nihal Atsız"Bize bir gençlik lazımdır,temelinde cehalet,duvarlarında riya,tavanlarında dalkavukluk bulunmasın"der.Bana göre sözün özü;"Olimpos dağının çocukları,Hira dağının evlatlarını asla kabul etmeyeceklerdir"