Garp Taarruzundan Notlar
“Müsait bir havadan istifade ile kumandanımızın emirlerini yapmak için havadaydım. Düşmanın harekât sahası, Kestel mıntıkasında, dar fakat ileri gittikçe İnegöl, Yenişehir, Bilecik hatlarında çok genişlemişti. Bu mıntıkaların yolları, ileri harekette bulunan kuvvetlerle dolmuştu. Bilhassa en derin yürüyüş kolları İnegöl, Pazarcık yollarını doldurmuştu. Daha şimalde Yenişehir mıntıkası da kısmen dağınık ve daha gerilerde derin yol kolları halinde ilerliyorlardı. Bu gördüklerimi not ederken, yaralı bir kuş gibi inliyordum. Her avuç toprak vücuttan koparılan bir parça idi. Ben bu acıyı duyarak bombalarımla taarruz ediyor, her toplu kesafete hücum ediyor ve tüfeklerimi son mermilerine kadar boşaltıyordum.”
“O gün iki tayyare yükselmiştik. Behçet ve Sıtkı keşifte, ben gene av ile düşmanın ileri harekât mıntıkasına dalmıştık. Hava, ocak ayının sayılı soğukları içinde bizi donduruyordu. Kapalı bir sema, hele bazı noktalarda bulutlar yüksek tepeleri kucaklamış bir halde idi. İnönü’nün şimaline kadar beraberce gittiğimiz arkadaşlar, bu mıntıkadan Söğüt – Bilecik istikametine açıldılar. Ben de Karaköy – Pazarcık istikametinde yoluma devam ettim. Pazarcık yaylasının batı sırtlarında yakaladığım düşman kuvvetleri, geri kuvvetlerimizle uğraşıyordu. Bu hareketler tamamen bir çete harbi halinde idi ve çok kuvvetle tahmin ediyordum ki düşman kuvvetleri Ethem hadisesinin ardından başladığı bu taarruzda, karşısında muntazam bir kuvvet ve esaslı bir müdafaa hattı kanaatinden uzaktı ve bu karşılaştığı kuvvetleri esaslı hareketler zannediyordu.”
“Düşman daha batıda dağ yollarını kaplamıştı. Onun büyük topluluklarını, ağır silahlarını, cephane kollarını ve ağır toplarını hep yollar üzerinde yakalamıştım. Az bombalarımla iyi bir netice almak için, yolların en tehlikeli noktalarını seçiyordum.”
“Nihayet birincisini yürüyüş kolu arasına, ikincisini de bir batarya üzerine salladım. Esasen bulut vaziyeti müsait olmadığı için, çok az bir irtifadan attığım bombalarım, istediğim tesiri yapmıştı. Uçurumlu yollar üzerinde bulunan, bilhassa nakil vasıtalarına açtığım makineli tüfek ateşi, yürüyüş kollarını birbirine karıştırmış, birçok vasıtaların uçurumlara yuvarlanmasına sebep olmuştu. O gün çok daha haklı ve büyük bir neşe içinde dönüyordum.”
İKİNCİ İNÖNÜ SAVAŞI HAVA KEŞFİ
Düşman kuvvetlerinin dalgalar halinde akarak inatla saldırışlarına rağmen, henüz kuvvetlerimizin yerlerinde ve siperlerinde durdukları gün, İnönü mahşerinin en çok uğultulu günüydü. Kırk kilometre uzayan cephe dalgaları üzerinde sıralanmış topçu ateşlerinin kesafeti o günkü savaşın şiddetine korkunç bir delildi. Bu dalgalar üzerinden geçtikten sonra, düşman ordusunun umumi durumunu araştırırken, büyük değişikliklere şahit olmuştum. Bir gün evvel gördüğüm kuvvetler yoktu. Geri münakale hatları sessiz ve sakindi. Yalnız sık sık süvari kollarına rastlamıştım. Daha gerilerden yaptığım araştırmalardan sonra, tekrar cephe üzerine gelmek ihtiyacını duydum.
Yunan Ordu Kumandanlığı, bu üç günlük eritici savaşta, bütün kuvvetlerini yavaş yavaş savaş hattına sürerek istinat hatlarını bile boşaltmıştı. İşte gördüğüm bundan ibaretti ki, bu vaziyet, Birinci İnönü Savaşının son gününe çok benziyordu. İçten bir sevinçle derhal tayyaremi kuzey batıya çevirerek, tekrar düşman gerisine daldım. Gördüklerime inanmak istiyordum. Nitekim biraz daha şimalde Söğüt – Bilecik yolu üzerinde ve ricat halindeki düşmanın ağır toplarını yakaladım. Derleme için Göktuğ Bülbüle teşekkür eder, Vecihi beye ise Allahtan rahmet dilerim.