Kaç yıldır söylediğimiz, tüm ülkenin gördüğü ve sadece Ak Partililerin göremediği seçim sonuçlarının bedeli oldukça ağır oldu. Şimdi fatura birilerine kesilmeye çalışılarak yeni bir sayfa açıldığı söylenecek ama seçmende nasıl karşılık bulacağı belirsiz... Çünkü son 5 yıldır aynı eleştirileri yapmaktan dilimizde tüy bitti ve değişen bir şey olmadı. Küskünlük ve kırgınlığa birde tencere eklenince oy kayıpları kaçınılmaz oldu.
Size bir soru; Ak Parti ilk kurulduğunda ya da 2008, 2010'lu yıllarda başkanlık sistemi olsaydı ve Kemal Kılıçdaroğlu ile Recep Tayyip Erdoğan başkanlık yarışına girseydi sonuç ne olurdu? Tabi ki hiç düşünmeden yüzde 70-30 gibi oranlarla Erdoğan kazanırdı. Başkanlık seçimine bakıyorsunuz, ortalama yarı yarıya. Üstelik Kılıçdaroğlu gibi basiretsiz ve vizyonsuz birine karşı yüzde 52 gibi bir oranla zar zor(!) Bu düzen devam ederse gelecek seçimde Erdoğan ister aday olsun, ister olmasın, sağ seçmenin karşısında ki aday yüzde 60 oy alacak.
Yüzde 70'lerden yüzde 50'lere gerileyen oy oranını sadece ekonomi ve emeklilere bağlamak yanlışta ısrar etmek olur. Halkın ne istediği, neye kızdığı, neden küstüğü anlaşılmaz ise bu koşullarda çok iyi oran olan yüzde 35,48'e dahi hasret kalınır. Gerek yalakalıktan, gerek iyi niyetten, gerekse menfaatten kendilerine göre iyi bir iş yaptığını düşünen din adamları, aydınlar, gazeteciler ve sağ seçmenler ülkenin gelecek seçimlerde sol ağırlıklı seçmenden oluştuğunun farkına vardıklarında iş işten geçmiş olacak. Altını çizerek belirtmem gerekir ki burada ki değerlendirmelerimin amacı ülkede sol seçmenin ağırlıkta olmasının faydası ve zararı üzerinden değil tarafsız bir tespiti gözler önüne sermektir.
Sosyal medya paylaşımlarına bakıyorum bazıları hala akıllanmamışlar. Emeklilerin ne hainlikleri kalmış, ne şerifleri, ne de haysiyetleri! Hiç kusura bakmayın; siz milyonluk araçlarınızdan yoksula soğan edebiyatı yaparsanız bu sonuca katlanırsınız. Siz torpilin en alasını yapıp işsize sabır tavsiye ederseniz kimseyi hainlikle suçlayamazsınız. Bilmem kaç metre kare villalarınızdan üst perdeden bakıp, emekliye 10 bin lirayı reva görürseniz hezimet yaşarsınız. Siz döviz arttıkça servetinizi katlayıp, emekçiyi yoksullaştırırsanız kaybedersiniz!
Her daim söylediğim gibi ekonomi düzelir, bugün olmasa yarın mutlaka düzelir. Son yaşanan ekonomik sıkıntıdan dolayı halkın talebi fazla bir fedakarlık değildi ki! Tek istekleri, "siz 1 koyun biz 3 kaybetmeye razıyız"dı. Torpilin ortadan kaldırılması, ihalenin birini yandaşınıza veriyorsanız diğerinin yurdum insanına verilmesiydi. Vatandaşın tek isteği şeffaf olunması, israftan kaçınılması, yoksuldan alınıp zengine verilmemesiydi. Ama yapılmadı, yapılmak istenmedi. İstişare ve tartışmadan uzak bir şekilde güç ve rehavetle ülkeyi yönetmenin bedeli, 22 yıldır ilk defa ikinci parti konumuna düşmek oldu. Düzen değişir mi, ya da ders alınır mı? Bekleyip göreceğiz.
Yeniden Refah Partisi’nin seçim sloganı olan İsrail ile ticaretin seçmenin tercihini çok etkilediğini düşünmüyorum. Çünkü terör saldırıları riskine karşı İsrail’e en üst perdeden tepki gösteren ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ki Erdoğan’ın Filistin halkına karşı duruşu ve hassasiyetinin sorgulanamaz olduğunu tüm ülke biliyor. Ancak politika faiz indirimi sonrası yaşananlardan sonra yeni ekonomi programıyla ‘faiz artışının kurtarıcı olarak belirlenmesi,’ “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirterek pek çok seçmenin tercihini olumsuz yönde etkiledi.
Erzurum, Ankara gibi illerde kimin kazanacağı zaten belliydi. İstanbul seçimlerinde ise bölgede yaşayan onlarca sağ seçmenle görüştüm, hepsinin söylemi aynıydı. "Murat Kurum kazanırsa belediyeyi kendisi yönetmeyecek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın çevresi yönetecek" şeklindeydi. Bakmayın siz Murat Kurum'un seçim çalışmalarında söylediklerine. Kurum'un aklı, becerisi, dürüstlüğü tartışmaya dahi açık değildir. Sadece söylediğim gibi seçmenin kafasındaki ihaleler, bağışlar, rant istismarı, Kanal İstanbul gibi deli sorular cevapsız kaldı. Bu nedenle İstanbul seçimi farklı bir şekilde kaybedildi.
53 milyonu, benim gibi yuzbinlerce, devlete, 36 yıl hizmet etmiş, emekli bir lise branş öğretmeni, yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır, bu utanç verici bir durumdur, ülkeyi bu hâle getirenler hesap vermelidirler. Ama 17 milyoncuk o mutlu azınlığa, yönetenler, uzaylı bir hayat sağladılar. İşte o büyük ülke, bugün garip bir garip duruma düştü. Dünyada bir benzeri olmayan o başkanlık sistemi , halkı görmedi, onları öteledi, özellikle dinle sömürerek ülkeyi bu hâle getirdi. Bu sistem çökmüştür, derhal parlementer sisteme dönülmelii, bu halk daha perişan edilmemeli, bu ülke daha fazla istikrarsizlastirilmamalidir. O toplanan vergiyle bugün, 500 milyar dolar ihracati, 3 trilyon dolar milli geliri, fert başına milli gelir ,35-40 bin dolar olan ,çok üretip çok satan, halkı mutlu, huzur ve refah içinde yaşayan bir ülke olması gerekirken, yoksul, fakir, halkı perişan, halkı inim inim inleyen bir ülke var. Artık bu halkı daha yipratmadan, emaneti sahibine verip bırakıp gitmeliler.Selamlar.
Sayın Yazar, kesinlikle CHP kazandı, AKP öyle böyle değil, hezimete uğradı. B u düzenin böyle gitmeyeceği, bu başkanlık sisteminin bize göre yanlış olduğu başından belliydi ve ülkeyi buraya getirdi. Biz demokrasiyi tam hazmetmemiş bir ülke olduğumuz için, bize göre değildi. Bize en uygunu parlementer sistemdir. Tek adamlık rejimi ülkeyi batırdı. 2002' de dünyanın 16. büyük ekonomisi iken, bugün 19. ekonomisi olduk. Üretici ülke olmaktan çıkıp bir tüketim,bir ithalat ülkesi olduk. Yüksek faizle borç alıp yaşayan bir ülke olduk. Faizde dünyanın 4. , enflasyonda 5. ülkesi olarak, 3. dünya ülkeleri ile aynı sıraları paylaştık. Gelir sürekli düştü, halk yoksullaşti, fakirleşti , perişan oldu. Yanlış ekonomik sistem hep birilerine yaradı, mutlu azınlık bir sınıf oluştu, adalet yok edildi, eğitim bitti, ülkenin dış borcu 727 milyar dolar oldu, paranın alım gücü yok edildi, 22 yılda toplanan, 5.3 trilyon dolar nereye gitti, bu para millete harcansaydi,bugün halkın 15 milyonu açlık, 53 milyonu