‘İtibardan tasarruf’ tartışmalarıyla ilgili en unutulmaz örneklerden biridir:
Hırvatistan’ın 2015-2020 yılları arasındaki cumhurbaşkanı Kolinda Grabar-Kitaroviç (1968), 2018 yazında Rusya’da düzenlenen Dünya Kupası finallerine ülkesinin ekonomik darboğazda olduğunu gerekçe göstererek ekonomi sınıfı tarifeli bir uçuşla gitmişti.
Ve Hırvat milli takımı o turnuvada Fransa’yla final oynamıştı...
Aradan çok uzun zaman geçti; ama belki hatırlarsınız...
İşte o lider, yolsuzluk kültürünün ‘iyi kopya çeken çocukların kahraman olarak görüldüğü okullarda’ oluştuğunu ve sonrasında da sosyal yaşamda itibar görüp -veya kanıksanıp- kök saldığını söylüyor.
Bu, Hırvatistan sınırlarını aşabilecek evrensel bir saptama.
Elbette çok büyük oranda da doğru bir yaklaşım !
★★
Görevini 2019 yılı sonunda Zoran Milanoviç'e devreden aynı Kitaroviç, son resmi etkinlikliği olarak başkent Zagreb'de bir basın toplantısı düzenlemişti.
Kitaroviç BBC News’ın 13 Ocak’ta haber yaptığı işte o toplantıda, eski Başbakan Ivo Sanader'in bir petrol şirketinden 10 milyon Euro rüşvet almaktan suçlu bulunarak 6 yıl hapis cezasına çarptırılmasıyla ilgili soruları yanıtlamış ve az evvel paylaştığım veciz saptamasının şerhinde demişti ki:
'Yolsuzluk, sadece siyasetle sınırlı değildir! Genellikle, bunun örneklerinin yaşandığı ülkelerde toplumun tüm kesimlerine hâkim olan bir yolsuzluk kültürüyle yüzleşirsiniz. Yolsuzluk, hukuka saygısızlık, henüz çocuklar okulda öğrenim görürken başlıyor. Kopya çeken çocuklar, kendi çevrelerinde kahraman olarak görülüyor. Okula kopya hazırlamış olarak gelenleri tarif eden Hırvatça bir deyim bile var: 'Çalışkan kunduz' deniyor onlara.
Çocuklar, bu yaşlarda sistemin etrafından dolanmayı, haksız ayrıcalık edinmeyi, başkalarını ezip geçmeyi öğreniyorlar…’
Bu çarpıcı saptamaların Hırvatistan sınırlarını çok aşan doğru değerlendirmeler olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.
Şu ünlü deyim gereği; söz meclisten içeri midir, dışarı mıdır; bunun kararını size bırakıyorum; ama unutmayın, bu sözü Kitarovic ülkesi Hırvatistan için söylüyor. Koltuğunu devrederken hem de...
Yani neler başardığını, ülkesini nasıl havalara uçurduğunu, futbolda bile nerelerden nerelere getirdiğini (!?) anlatmasını bekleyeceğiniz o son konuşmasında...
Belli mi olur, belki ileriden yeniden siyasete dönmek isteyebilecekken, o yönde bir yatırım yapabilecekken...
Basıyor ağır eleştiriyi!
★★
‘Sistemin etrafından dolanmak’ deyimi, kuşkusuz ki üzerinde durmaya değer bir ifade:
Kitaroviç’in uluslararası lügate soktuğu -aslında sadece güncellediği- bu deyim, karmaşık gözüken bir şeyi bize en anlaşılır haliyle anlatıyor:
‘Yasaları çiğnemek isteyenler her zaman var!
Hukuksuz ayrıcalıklar elde etmek isteyenler; ihalelere fesat karıştıranlar, katılmadıkları kursların referanslarını edinenler, sahte çürük raporu düzenletenler, sahte diplomayla kariyer yapıp bi’yerlere gelenler ya da sınav sonuçlarını manipüle edenler ve o sonuçlarla makam mevki edinenler, torpille memur olanlar ya da tayin edilenler…
Say say bitmez, öyleleri her çağda ve belki her coğrafyada hep var.
Ama eğer bir toplumun genelinde bu kanıksanıyorsa, normalleşiyorsa, bu da açık açık dile getiriliyorsa işte bu çok fena!
İşte bu, toplu çöküşün açık bir işaretidir…’
Ve Kitaroviç’in sınırları aşan cesur bir söylemle altını çizdiği şey, işte bu büyük tehlike: Çöküş...
★★
Bireysel olarak neredeyse herkes ‘kopya çekmenin, liyakasızlığa pirim vermenin, adam kayırmanın, yolsuzluğun vesaire ahlaksızca şeyler oluşunu’ onaylıyor, yapanları eleştiriyor ve lanetliyor olsa da neden Hırvatistan’dan Çin’e, Brazilya’dan Türkiye’ye birçok ülkede, hatta belki gelişmiş ülkeler de dahil birçok memlekette bu berbat eğilimler bu kadar hızlı yaygınlaşıyor?
Kabul edilebilir yanıt için yine Kitaroviç’in veda toplantısına döneceğiz. Toplumundaki âdetlerin de bu yolsuzluk kültürünü beslediğini belirten Kitaroviç, az önce andığım BBC News demecini şöyle sonlandırmıştı:
‘Bir doktora gidince herkes sizden en azından bir buket çiçek getirmenizi bekliyor. Geçenlerde annemi hastaneye götürdüm. Arkadaşlarım bana hemşirelere neden çiçek getirmediğimi sordu. Ben de onlara ‘Bu tür bir yolsuzluğun parçası olmayacağım' diye yanıt verdim. Ama şimdi gençlerimiz yurt dışına gidiyor. Dönüşlerinde farklı çalışma deneyimlerini, farklı kültürel tarzları ve farklı ahlak anlayışlarını beraberlerinde getirecekler. Bundan hepimiz yararlanacağız...’
Sonuç...
Umut…
Evet umut bu ve umut dediğimiz o harikulade şey, uzak ya da yakın, yerli ya da yabancı nelerden besleniyor değil mi?
Elinize sağlık... Dilerim hepimiz bir şekilde yolsuzluğun parçası olmayanlardan olabiliriz... Fakat geröek şu ki; hemen herkes yolsuzluğa, kanunsuzluğa, adaletsizliğe olur ki bir gün bana da lazım olur diye susmakta ve hatta içten içe desteklemektedir...