“Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.” (Zâriyât – 53)
Surenin 52’nci ayeti, “İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya delidir, dediler,” şeklindedir.
Demek, inkâr bir gelenek; sosyal bir gen, ataları inkârcı yahut şüpheci ise torunları da aynı hastalıklı geni temsil edeceklerdir. Tabii ki daima müstesnalar olacaktır.
Vasiyet/tavsiye etmek, inandığı ve bulunduğu hâli önemli ve değerli kabul ederek kendinden sonra gelen oğullara torunlara kendi yolunu korumalarını tavsiye etmek.
Yahut devrim yapmış liderin otoritesi ve baskısı sonucu toplumun batıl bir sistemi devam ettirmeye mecbur bırakılması. (Kominizim, faşizm vb.) Her metezoru inkılap önce hedef kitlede bir tepki doğurur; fakat yıllar ilerledikçe ve nesiller değiştikçe batıl meşruiyet kazanır. Yani hangi değerler ile toplum yetiştirilirse ürün de o değerleri yansıtır. Bu, bir kültür aktarımıdır. Bir nesil bir sonraki nesle aktararak kültürü yaşatır.
Peygamberler kültürle inşa edilmiş bir topluma geldiklerinde Hak söz (ayet) geçerli ve meşru kabul edilen batıl kültürle engellenir. Peygamberler, ilahi mesajı ilettiklerinde hedef kitle sözlü, yazılı ve eylem içeren tepki gösterir. Vahye inananlar çoğaldığında toplum geleneksel kültürün temelsiz noktalarını anlamaya başlar. Bu hadise tamamen sosyolojik ve psikolojik bir vasatta cereyan eder.
Peygamber gönderilen toplumda iki temel yapı barizdir: Birincisi; cari kültüre inanan ve onun savunduğu değerlere göre bir hayat yaşayanlar ki biz bunlara ‘frenli arabalar’ diyelim; ikinci yapı da hazır kültüre de çok fazla ehemmiyet vermeyen, ‘frensiz arabalara’ benzerler diyelim. Bu iki sosyal yapı da vahye muhalefet etmişlerdir.
Sonuç: Vahyin önündeki en büyük engel hâkim kültürdür. Hazreti Muhammed (sav) Efendimiz de uzun yıllar boyunca Mekke’de hâkim kültürün baskısı altında kaldı. O zaman toplumsal değişim nasıl sağlanacaktır. Cevabı Rabbimiz surenin 53–60 ayetlerinde şu şekilde vermektedir:
“Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.
Artık onlara aldırma. (Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin. (Hz. Peygamber sürekli olarak hakka davet etmiş ve bu yolda her çabayı göstermiştir.)
Sen yine de öğüt ver; öğüt müminlere fayda verir.
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.
Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.
Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan) bir payları vardır! O halde acele etmesinler!
Başlarına gelecek (acı) günlerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!”