Efe’nin Erzurumluya dair çizdiği portrede ibadet ve zikre bağlılık da önemli bir yer tutar. “Seherlerde müezzinler nidâsı / Halkalarda muvahhidler sadâsı / Ne güzeldir zikrullahın edâsı” dizeleri, Erzurum’un dini hayatının canlılığını anlatan en çarpıcı örneklerdendir. Bu mısralarda fecir vakitlerinde semaya yükselen müezzin nidalarından, zikir halkalarında “Allah Allah” diyerek zikreden mü’minlerin seslerinden bahsedilir. Alvarlı Efe, seher vakti okunan ezanların şehirde uyuyanları uyandırdığını, Hak âşıklarının zikir meclislerinde coşup “Allah Allah” sedalarıyla yanık niyazlarda bulunduklarını büyük bir hayranlıkla dile getirir. “Ne güzeldir zikrullahın edası” ifadesi, Allah’ı anışın, zikredişin ne güzel bir hal olduğunu, bu manzaranın Erzurum’a ayrı bir manevi güzellik kattığını belirtir. Gerçekten de Erzurum’da asırlardır süren bir “zikrullah” geleneği, özellikle tekkelerde ve evlerde devam edegelmiştir; Alvarlı Efe de bizzat kendi dergâhında zikir meclisleri icra eden bir sufiydi. Dolayısıyla, şiirinde anlattığı sahneler yakından şahit olduğu, yaşattığı sahnelerdir. Bu dizeler, Erzurum insanının ibadete düşkünlüğünü ve tevhid aşkını ortaya koyar.
Erzurumluların dinî vecibelere hürmeti de Alvarlı Efe’nin şiirinde övgüyle bahsedilir. “Ramazân’da bir âlî-şân ederler / O şehr-i siyâmı zî-şân ederler / Fukarâ gönlünü gülşen ederler” dizeleri, Erzurum halkının Ramazan ayında yaptıklarını özetler niteliktedir. Efe burada, Ramazan-ı şerifi “âlî-şân” (yüce şanlı) bir şekilde eda ettiklerini, oruç ayını şanına yaraşır biçimde ihya ettiklerini belirtir. Gerçekten de Erzurum, Ramazan geleneklerine bağlılığıyla bilinen bir şehirdir; teravih namazları, mukabeleler, sahur ve iftar buluşmaları, Ramazan gecelerine mahsus eğlenceler, Erzurum’da tarih boyunca canlı olmuştur. Alvarlı Efe’nin dizelerinde de “fukarâ gönlünü gülşen ederler” sözü, Ramazan’da yoksulları sevindirme gayretine işaret eder. Erzurum’da varlıklı ailelerin Ramazan’da fakirlere iftar vermesi, erzak dağıtması, kimsesizlerin kapısını çalması eski bir gelenektir. Efe, halkın bu hayır faaliyetlerini övmekte ve bunları hayır ve bereket diyarı Erzurum’un bir alameti olarak görmektedir.
Ayrıca “Civânlar pîrlere hürmet ederler / Duâsın almağa gayret ederler / Ramazan’a güzel hürmet ederler” dizeleri, gençlerin yaşlılara saygısını ve büyüklerden hayır dua alma çabasını dile getirir. Bu da yine ideal bir İslami toplumda aranan kuşaklar arası saygı ve hürmetin Erzurum’da mevcut olduğunu gösterir. Alvarlı Efe’nin gözünde Erzurum genci, sadece savaş zamanı cepheye koşan yiğit değil, barış zamanı büyüklerin elini öpüp duasını alan edepli bir evlattır. Bu yönüyle şiir, toplumsal ahenk ve saygı kültürünü de yüceltmektedir.
Bütün bu sayılan vasıflar, gerçekte İslam ahlak ve adabının bir nevi listesi gibidir. Alvarlı Efe, Erzurum halkını överken aslında Müslümanın nasıl olması gerektiğini tarif etmektedir. Onun şiirindeki Erzurumlu, “imanı metin, ahlakı güzel, çalışkan, cömert, ilim ve irfan sahibi, Allah’ı çok zikreden, ibadetine sadık, büyüğünü sayan, küçüğünü gözeten” örnek bir mümin tipidir. Bu idealleştirilmiş portre, elbette ki Efe’nin görmek istediği manzarayı da içerir. Nitekim şiirde bazı vasıflar geçmiş zaman kipleriyle (“var idi”) belirtilmiştir; bu, mazide kalan güzel hasletlere bir nostalji ve bugünün nesillerine bir hatırlatma niteliğindedir. Fakat Alvarlı Efe sadece geçmişe övgüyle yetinmez, aynı zamanda “Hamdü lillâh metîn İslâmları var” diyerek bu hasletlerin halâ yaşadığını vurgular ve Allah’a şükreder. Böylece şiir, övgü ve öğüt dengesiyle ideal toplumu hem resmeder hem de bu ideali korumaya yönelik mesajlar verir.
Alvarlı Efe’nin diğer bazı şiirleri ve gazelleri de dolaylı olarak Erzurum insanının bu özelliklerine temas eder. Örneğin, bir gazelinde geçen “Felekte hâsılı insan isen, bir canı incitme / Günahkâr olma Fahr-ı âlem-i zîşânı incitme” beyiti, her ne kadar genel ahlaki bir öğüt olsa da, onun talebelerine ve hemşehrilerine sıkça nasihat ettiği değerleri yansıtır. Efe Hazretleri, sohbetlerinde ve şiirlerinde kibir, kırıcı olma, fitne çıkarma gibi kötü huylardan sakındırıp; tevazu, merhamet, muhabbet gibi faziletleri öğütlerdi. Bu yönüyle, Erzurum’da bir mürşid olarak yetiştirdiği talebelerine kazandırmak istediği ahlaki özellikler, “Erzurum Destanı”nda övdüğü Erzurumlu karakteriyle örtüşür. Yani onun şiirleriyle fiili irşadı aynı gaye etrafında birleşir: kâmil insan yetiştirmek. (Devam edecek)