Bakara Suresi 44. Ayet-i kerimede, “Ey Yahudi bilginleri! Siz, insanlara ilahi gerçeği ve peygambere iman etmeği emrediyorsunuz da kendinizi unutuyor musunuz? Hâlbuki Tevrat’ı da okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” buyruluyor.
İnsan fıtratı ötekini ıslah etmeyi sever; anne baba, çocuklarına, ‘sigara içme, yeter artık şu TV’ye bakma, kalk dersini çalış!’, der, fakat kendileri sigara içer ve TV’nin karşısına kendiler geçer! Bu çelişki, bireyden kurumlara ve devletlere kadar her noktada gözükür.
İşin aslı şudur: İyi şeylerin yapılmasını emretmek kolay, yapmak ise zordur! Ayet, Yahudi toplumunun yaşadığı çelişkiyi anlatır, fakat mesaj evrensel olduğundan, sonuçları bize de bakar. Bugün bir çocuk ortalama 20 yıl eğitim görüyor; bu süreçte, ahlaki davranış, dini inanç vb. konularda dersler okuyor. Fakat tutum ve davranışlar konusunda toplumsal çoğunluk ne aldığı ahlaki eğitime ne de aklına uyarak yaşayabiliyor. Geçerli yaşam biçimi, duyguların tatmin edildiği, isteklerin yerine getirildiği bir yaşam biçimidir. Zaten ortak değer haline gelen kapitalist sistemin hayat kurgusu da bu yöndedir, her şey nefse hitap etmektedir! Güya kendinde bir kemal görenler, bu manzaranın öznelerinden eline geçirdiklerine akıl vermekten, buyurucu tavırlar takınmaktan, tepeden bakıp sığaya çekmekten geri durmazlar, ama sonuçta Allah Teâlâ’nın istediği gibi bir yaşamı içselleştiren insan sayısı yine de çok azdır! Bu ciddi bir sorundur, ne yapmamız gerekiyor?
Özellikle emekli olduktan sonra caminin yolunu tutanlar, bir guruba mensup olanlar, ellerine geçirdikleri gençlere, yetişkinlere ‘peygambervari bir eda ile’ iyiliği emretmekten ve kötülüğü men ettirmekten geri durmuyorlar, fakat kendi nefislerindekini görmediklerinden, sözleri kimseye pek tesir etmiyor. Geçenlerde yatsı namazını kılıp dışarı çıktığımızda yağmur çiseliyordu. Saçağın altında biraz beklemek durumunda kaldık. Cemaate yeni katılmış ve yeni sakal bırakmış bir zat yanıma geldi. Henüz emekli olalı birkaç ay olmuş. Sohbete başladık. Laf dönüp dolaştı bana öğüt ve nasihat safhasına geldi. Bu arada entelektüel derinliğini göstermek için şairlerden yağmur şiirleri de terennüm etti. Yağmur dinince ayrıldık. Yarım saat sonra yürüyüş için sokağa çıktım. Arka caddeye gelince bu zatı elindeki küçük kazma ile belediyenin orta kaldırıma diktiği gül fidelerini sökerken gördüm. Beni fark edemedi, kenarda durup hâline baktım: Bir hırsız psikolojisiyle davranıyordu; arabalar gelince duruyor, insanlar geçinceye kadar bekliyor, sonra da aceleyle söküyordu. Söktüğü gülleri dikmek üzere evinin bahçesine götürdü! Aslında günümüzde hepimiz, şu yönden bu yönden, bu tipolojinin benzerleriyiz.
Sonuç: Unutmayalım ki, dün olduğu gibi bugün de, Allah Teâlâ’nın emirlerini, ancak nefislerinde yaşatanlar başkasına yaşatır, ilahi emirleri nefislerine duyuranlar başkasına duyurur, ilahi gerçeği nefislerine gösterenler başkasına gösterir! Yoksa ne nefsimiz, ne de dünyamız lafımız ile düzelmez! Yahudi bireyi ve düzeni bu nedenle yıkıldı.