“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cum’a 9)
Bu ayet, ibadet zamanında dünyevi meşguliyetlerin dahi bırakılmasını, Allah’ın zikrine yani namaza öncelik verilmesini emretmektedir. Sadece şahsi bir ibadet değil, toplumsal düzenin ve ekonomik faaliyetlerin dahi Allah’ın emrine göre şekillenmesi gerektiğini açıkça ortaya koyar. Yani Müslüman, dünyevi işler ve maddi kazanç ne kadar cazip olursa olsun, Allah’ın çağrısına kayıtsız kalamaz; ibadet, hayatın merkezindedir ve hiçbir dünyevi çıkar onun önüne geçemez.
İslam’da ibadetler, Müslüman kimliğinin ve Allah ile kul arasındaki ilişkinin temel taşıdır. Namaz, oruç, zekât, hac gibi temel ibadetler, Kur’an’da ve sünnette çok net ve açık ifadelerle emredilmiş; “farz” olarak tanımlanmıştır. Bu ibadetlerin yapılması, İslam’ın şartları arasında sayılmış ve Müslüman olmanın ayrılmaz bir parçası olarak görülmüştür.
Kur’an’da ibadetlere verilen önem, emirlerin kesin diliyle ve sıkça tekrarlanmasıyla kendini gösterir. Örneğin:
“Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin…” (Bakara 2/43)
“Oruç size farz kılındı…” (Bakara 2/183)
“Evinde imkan bulanlar için hac, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır…” (Ali İmran 3/97)
Bu emirlerin ihmal edilmesi, Allah’a karşı bir görev ve sorumluluğun terk edilmesi anlamına gelir. İslam’da ibadetsiz bir Müslümanlık, yani Allah’ın emirlerine bilinçli şekilde sırt çevirme, dini kimlikte ciddi bir eksiklik ve inançta zaaf olarak değerlendirilir. Klasik fıkıh ve tefsir geleneğinde, ibadetleri kasıtlı olarak terk eden bir kişinin “fasık” (günahkar) hatta kimi yorumlara göre “dinden çıkan” olabileceği bile ifade edilmiştir.
İbadetsiz Müslümanlık
Günümüzde bazı kişiler, kendisini “kültürel Müslüman” veya “iman eden ama ibadet etmeyen” olarak tanımlayabilmektedir. Ancak Kur’an ve klasik İslam anlayışında, iman ile amel (eylem/ibadet) arasında çok güçlü bir bağ vardır. Peygamber Efendimiz (sav) “Din nasihattir” buyurmuş, “İslam beş şey üzerine kurulmuştur” hadisinde de ibadetler en temel unsurlar olarak sıralanmıştır.
İbadetsiz Müslümanlık, teorik olarak “Müslümanım” diyen kişinin iman iddiasını sürdürmesini engellemez; fakat bu kimlik eksik, zayıf, sorumluluklarını yerine getirmeyen bir kimlik olur. İbadet, Allah’a olan bağlılığın, teslimiyetin ve samimi inancın pratiğe dökülmüş halidir. Sürekli ve kasıtlı olarak ibadetlerden uzak duran kişi, Kur’an’da ve sünnette övgüyle değil, uyarı ve eleştiriyle anılmıştır.
Sonuç: İslam’da ibadetler yalnızca gelenek ya da şekil değil, imanın yaşanmış ve hayata yansımış hali, Müslüman kimliğinin özü ve Allah ile bağın göstergesidir. İbadetsiz Müslümanlık, Kur’an’ın çizdiği dini kimlik ile örtüşmemekte; İslam’ın hem ruhuna hem pratiğine aykırı kabul edilmektedir.
farklı bir yazı teşekkürler
güzel bir yazı tebrikler.