Ebu Zeyd el-Belhî’nin “Şeriat en büyük felsefedir” sözü, sadece dinî bir vurgudan ibaret değil; derin bir düşünsel çağrıdır. Ona göre şeriat, sadece ibadetlerin listesi değil, insanın hakikate ulaşma yolculuğunda rehberlik eden bir yaşam felsefesidir. Modern zamanlarda felsefe dendiğinde akla soyut düşünceler gelirken, Belhî’nin bu yaklaşımı bize düşünmenin eyleme, inancın akılla, ibadetin hikmetle birleştiği bir anlayışı sunar.
Belhî, “Bir kişi çok ibadet etmedikçe ve şeriatın emirlerinin edası konusunda gayretli olmadıkça, felsefe ile uğraşan bir kimse olamaz” diyerek, zihinsel faaliyetlerin ahlakî bir zemin üzerine oturması gerektiğini vurgular. Ona göre bilgiye ulaşmak isteyen kişi, önce nefsini terbiye etmeli, kalbini arındırmalıdır. Felsefî düşünce, ahlakî bir disiplin ve manevî bir çaba olmadan kuru bir zihin egzersizine dönüşür.
Bu söz, bize önemli bir uyarı yapıyor: Hakikate ulaşmak isteyen sadece okumamalı, yaşamalı da. Düşünmek, sadece masa başında değil; davranışta, ibadette, sabırda da ortaya çıkar. Belhî’nin bu yaklaşımı, bugünün bilgi çağında unuttuğumuz bir dengeyi hatırlatıyor: Bilmek ve yaşamak arasındaki bağı yeniden kurmak.