“Gerçekleşecek olan...” (Hâkka - 1)
Hâkka Suresi'nin ilk 12 ayetinde vuku bulması kaçınılmaz olan Kıyamet Günü'nün ("el-Hâkka") kesinliği ve dehşeti yer almaktadır. Sure, bu gerçeği vurgulamak için Semûd, Âd, Firavun ve Lût kavimleri gibi peygamberlerini yalanlayan ve ilahi emirlere karşı gelen toplulukların helak edilişini detaylı bir şekilde anlatır. Bu yıkım öyküleri, Nuh Tufanı sırasında iman edenlerin gemide taşınarak kurtarılması örneğiyle bir tezat oluşturur. Bu kurtuluş hadisesi, gelecek nesiller için bir "ibret ve öğüt" olarak sunulmakta ve olayların ardındaki ilahi mesajın "belleyici kulaklar" tarafından idrak edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Dolayısıyla, bu ayetler hem ilahi adaletin tecellisine dair kesin bir uyarı hem de ilahi merhamete ve alınması gereken derslere dair güçlü bir hatırlatma niteliği taşımaktadır.
Şimdi ayetlere biraz daha yakından bakalım:
Surenin ilk üç ayeti, ana konu olan ve "gerçekleşecek olan" anlamına gelen "el-Hâkka" kavramını ortaya koyar. Bu kavram, Kıyamet Günü'nü ifade etmektedir. Ayetlerdeki tekrarlı ve retorik sorular, bu günün büyüklüğünü, dehşetini ve insan idrakini aşan doğasını vurgulamak için kullanılır.
Öte yandan bu ayetlerdeki belagatın ve özlü ifadenin başka bir dille tam olarak aktarılmasının imkansızlığına dikkat çekilir. Bu üslubun temel amacı, Kıyamet Günü'nün önemini ve dehşetini pekiştirmektir. Peygamber'e hitaben "sen nereden bileceksin?" denilmesi, o günün fecaatinin ve büyüklüğünün beşeri kavrayışın ötesinde olduğunu ifade etme amacını taşır.
Sure, Kıyamet'i ve ilahi uyarıları yalanlamanın sonuçlarını göstermek için tarihten somut örnekler sunar. İnkârları ve isyanları nedeniyle helak edilen kavimler ve onlara verilen cezalar ayrıntılı olarak anlatılır: Semûd ve Âd Kavimleri kendilerine gelecek olan büyük felaketi ("el-kâria") yalanlamaları sebebiyle helak edilmişlerdir. Semûd ve Âd kavimleri, "kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı." Semûd Kavmiyle ilgili ayet bu kavmin, "pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiğini, ‘ani ve şiddetli bir yok oluş- betimler.
Âd kavmi ise farklı ve uzun süren bir felaketle cezalandırılmıştır. Cezanın Niteliği: "Uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına" ile mahvedildiler. Cezanın Süresi: Allah bu fırtınayı, "ardarda yedi gece, sekiz gün" onların üzerine musallat etmiştir.
Sonuç: Felaketin ardından geriye kalan manzara, "içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş" bir halktır. Bu benzetme, onların ne kadar çaresiz ve cansız kaldıklarını güçlü bir şekilde tasvir eder. "Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?" sorusu ise onların kökünün tamamen kazındığını teyit eder.
Firavun, Öncekiler ve Lût Kavmi: Bu kavimlerle ilgili günahın ve isyanın farklı tezahürleri ele alınır. Firavun, ondan önceki topluluklar ve şehirleri "altı üstüne getirilen" Lût kavmi, ortak bir günah ve isyan eyleminde birleşmişlerdir. Bu toplulukların hepsi "o günahı (şirki) işlediler." Şirk, yani Allah'a ortak koşma, en temel ilahi yasanın ihlali olarak sunulur. İsyan Eylemi (Ayet 10): Bunun bir sonucu olarak, "Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler." Allah, bu isyanlarına karşılık "onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi." Bu ifade, cezanın kesinliğini ve şiddetini vurgular.
Kurtuluş ve İbret: Nuh Tufanı Örneği: Helak edilen kavimlerin anlatıldığı karanlık tablonun ardından, 11. ve 12. ayetler bir kurtuluş ve merhamet hadisesine odaklanarak bir tezat oluşturur. Bu olay, sadece bir kurtuluş hikayesi değil, aynı zamanda geleceğe yönelik bir ders olarak konumlandırılır. Ayetteki "sizi taşıdık" ifadesi, "sizin atalarınızı kurtardık" anlamına gelmektedir. Bu kurtuluş olmasaydı, sonraki nesillerin var olmayacağı vurgulanır. Bu ayet, Tufan olayının ardındaki ilahi amacı net bir şekilde ortaya koyar: İbret ve Öğüt Olması: Yaşananların gelecek nesiller için bir ders niteliği taşıması. Bu dersin, olayların ardındaki manayı kavrayabilen, "belleyici" (ezberleyen, kavrayan, saklayan) kulaklar tarafından alınması hedeflenir.